Efsaneye göre Ferhat[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Persler döneminde yaşamış ünlü bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu'nun yeğeni Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Sultan'a haber salarak Şirin'i istetir. Sultan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]yeğenini vermek istemez. Ferhat'ı oyalamak için dağı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] zekası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] teknik bilgisi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bilek gücü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aşktan aldığı kuvvetle dağı deler.
Mehmene Banu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dağı delip suyun akacağı kanalı tamamlamak üzere olan Ferhat'ın yanına yaşlı dadısını göndererek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şirin'in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu acı haber üzerine[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] elinde tuttuğu külüngü havaya atar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] düşen külünk Ferhat'ın başına isabet eder ve Ferhat orada ölür. Ferhat'ın acı haberini alan Şirin korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir.Ferhat'ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan aşağı yuvarlanarak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] orada can verir. Her iki sevgiliyi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.
Bu aşk öyküsünün Karagöz oyunlarındaki işlenişi ise şöyle :
Hacıvat tarafına Şirin’in köşkü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Karagöz tarafına ise dağ kurulur. Hacıvat’ın tegannîsinden sonra perdeye gelen Karagöz Hacıvat’a “Kendi tarafına köşk benim tarafa ise moloz yığını koymuşsun” diye sitem eder. Bunun üzerine Hacıvat Ferhat ile Şirin öyküsünü anlatmaya başlar. Bu sırada Karagöz ile Hacıvat çekilirler ve olay canlanır.
Ferhat ile Şirin birbirlerini çok severler. Fakat Şirin’in annesi Şirin’i Ferhat’a vermek istemez. Hacıvat’ın araya girmesi sonucu Şirin’in annesi bir şart koşar. Amasya şehrinde su yoktur[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] eğer Ferhat Elmadağı'nı kazması ile yarıp şehre su getirirse Şirin’i vermeye razı olacaktır.
Ferhat Hacıvat’tan bir külünk bulmasını ister. Hacıvat Karagöz’e giderek bir külünk ısmarlar. Külüngü zamanında yetiştiremeyen Karagöz evden kendi kazmasını getirir. Ferhat dağı kazma ile yararak şehre su getirmesine rağmen Şirin’in annesi Şirin’i vermeye razı olmaz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] büyücü bir kadın bularak onları ayırmak ister. Büyücü kadın Ferhat’a gelerek Şirin’in öldüğünü söyler. Ferhat büyücü kadını öldürür[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tam kendi canına da kıymak üzeredir ki Karagöz gelerek Şirin’in ölmediğini söyler ve iki sevgiliyi birbirine kavuşturur ...
Yazar
Mesaj
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:02 am
Asi Efsanesi
Asırlar önce Hatay’ın Saman dağı ilçesinin Hıdır Bey köyünde bir ejderha[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] burada bulunan hayat suyunu beklermiş. Her gün kendisine bir kız çocuğu verilmezse hayat suyundan vermezmiş. Yıllar geçmiş ejderhaya verecek çocuk kalmamış. Kala kala sadece kralın kızı kalmış. Kral kızını ejderhaya vermek istememiş. Fakat b[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]a çaresi olmadığından kızın ejderhaya vermeye mecbur kalmış. Kralın kızını götürüp ejderhanın önüne atmışlar. Ejderha tam kızı yiyeceği sırada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir çoban kızın imdadına yetişmiş. Çoban[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] elindeki mızrağına ejderhanın alnına saplamış. Acılar içinde kıvranan ejderha[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çobana kendisini öldürmesi için yalvarmış. Fakat çoban[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaptıklarının cezasını çekmesi için ejderhayı öldürmemiş. Bunun üzerine ejderha[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ayaklarıyla sürünerek kaçmaya başlamış. Acıdan gözünün önünü görmeyen ejderha[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak Lübnan’da bir kayalığa çarparak durabilmiş. Ejderha[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kayalığa o kadar hızlı çarpmış ki kayalıklardan büyük bir su çıkmış: Su[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ejderhayı önüne katarak ejderhanın sürünürken açtığı yoldan Hatay’a ulaşmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] oradan da denize dökülmüş. Denize düşen ejderha boğularak ölmüş. Ejderhadan kurtulan halk büyük bir sevinç yaşamış. Kral[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kırk gün kırk gece eğlence düzenlemiş. Kızını da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu kurtaran çobanla evlendirmiş. (Hatay)
NOT:O günden itibaren Asi Nehri Hep ters Yöne akmış....
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:03 am
S aint-Pierre Kilisesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dünyanın ilk kilisesi olduğu söylenen Antakya'da bulunan kilisedir.
1963'te Vatikan tarafından hac yeri olarak ilan edilmiştir. Habib-i neccar dağı'nın eteklerindedir ve yarısı kayalara oyularak yapılmıştır. kilisenin içinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]vaftiz suyu kabul edilen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kayalardan sızan suyun toplandığı bir küçük bir havuz ve sonunda cehennem kayıkçısı kharon kabartması olan bir tünel vardır.
1963 yılında Papa IV. Paul tarafından hac yeri olarak ilan edilmesinin ardından her yıl 29 haziran günü katolik kilisesince ayinler düzenlenmekte ve dünyanın dört bir yanından bu ayine katılmak üzere hristiyanlar antakya’ya gelmektedir
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:03 am
Kont Drakula Efsanesi
aslında kazıklı voyvoda olarak adlandırılan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] acımasız bir tiran olan eflak prensi vlad tepeş'ten başkası değildir. vlad tepeş her ne kadar günümüz romanyası'nda bir ulusal kahraman olarak anılsa da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tarihin gördüğü en zalim[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] en acımasız katillerden biriydi.
yaşamı boyunca binlerce insanı kazığa geçirmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] toplu olarak yakmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] akla hayale sığmayacak en korkunç işkenceleri uygulamıştı. üstelik bu vahşetten büyük bir zevk aldığı söylenir. önüne çıkan erkekleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kadın ve çocukları kılıçtan geçirmiş... yakalayabildiklerini tutsak eder[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hepsini enlemesine veya boylamasına kazığa geçirirmiş. bütün bunlar olurken drakula sofraya oturmuş yemek yemekte[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kasapların kurbanların vücutlarından parçalar koparmasını belirgin bir keyifle izlemekte[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ekmeğini kurbanlarının kanına banarak yermiş. çünkü insan kanı görmenin kendisine cesaret verdiğine inanırmış.
drakula için zaman zaman inançlı bir hristiyan olduğunu yönünde konuşulsa bile hatta bir tür haçlı örgütü olan dragon tarikatı'na üye olsa bile farklı mezhepten hristiyanları öldürmekten çekinmediği biliniyor. zaten ömrünün son yıllarında yaşamını korumak için mezhep de değiştirmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ortodoksluktan katolikliğe geçmiştir. drakula'nın yaptığı vahşet bölgeden kaçan benedikten keşişleri tarafından yazıya dökülmüş.
drakula'nın kanlı öyküleri dünyada yayılmaya başlamış. geçen yüzyıllar içinde öyküler büyümüş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gerçekliğini yitirip "karanlıklar prensi kont drakula" efsanesi doğmuş.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:03 am
Cennet Ve Cehennem "Cennet ve cehennem bu dünyadadır" diyenler mutlaka Silifke'ye gitmeliler... Cennet obruğunun girişinde 5. yüzyılda yapılan bir kilise vardır. Cehennem çukurunun ürkütücü görüntüsünü ise ilginç bir efsane tamamlar: Zeus[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] alevler kusan yüz başlıejderha Typhon'u yendikten sonra[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu Etna Yanardağı'nın altına sonsuza kadar kapatmadan önce 120 metrelik korkunç Cehennem çukurunda hapseder...
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:04 am
Ağlayan Kaya-Niobe Ağlayan Kaya-Niobe
Manisa'daki Ağlayan Kaya'nın Kral Tantalos'un kızı Niobe olduğuna inanılır... Efsaneye göre Niobe'nin çocuklarının çokluğu tanrıça Leto'yu kıskandırır. Leto[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çocukları Apollon ve Artemis'ten Niobe'nin cezalandırılmasını ister. Onlar da Niobe'nin çocuklarını öldürür. 12 çocuğunu kaybeden Niobe büyük bir acıya kapılır. Baştanrı Zeus bu durumuna son vermek için onu taş haline getirir. Niobe'nin acısı dinmez ve o gün bugündür kayadan gözyaşları süzülür
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:04 am
Ağrı dağı efsanesi
Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemal’in 1970 yılında yazılan romanına ad olmuştur. Adı Efsane olmasına rağmen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kitapta anlatılanlar aslında efsane değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tarihi izler taşıyan bir aşk hikayesidir.
Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesinde Halk Edebiyatından geniş ölçüde yararlanmıştır. Hikayede at[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kutsal meşe ağacı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirci gibi destansı; sofi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kervan şeyhi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] paşanın kızını vermek için Ahmet ‘in dağın doruğuna çıkıp ateş yakması gibi hikaye ve masal motifleri yer almaktadır. Romana konu olan efsanenin özetle şöyledir.
Ağrı Dağı’nda bulunan ve Küp Gölü denilen bir gölün etrafında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çobanların her yıl bahar mevsiminde gerçekleştirdikleri bir törenin anlatımıyla başlıyor. Buna göre çobanlar karlar eridikten ve karların altından ortaya çıkan toprak yeşermeye başladıktan sonra bir sabah gün doğmadan Küp Gölü’nün etrafında toplanır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ağrı Dağı’nın Öfkesi denen nağmeyi çalmaya başlarlar ve gün batımına kadar bunu sürdürürler. Gün batımında küçük beyaz bir kuş gelir ve gölün mavi sularına bir kanadını üç kez daldırıp çıkarır. Ardından da iri bir atın gölgesi gölün üstüne düşer. Bu anlatı birkaç kez daha yinelenir romanda. Romanın geri kalan kısmı bu anlatıya ve törene kaynaklık eden olayı anlatır.
18 ekşi yüzyılda Beyazıt bir sancak Merkezidir. Beyazıt Paşası Mahmut Han’dır. Mahmut Han’ın Kır atı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] şimdi İran sınırları içinde kalan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Gürbulak Açık Pazar Yeri ve Meteor çukurunun karşısındaki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ağrı Dağı’nın eteklerindeki Sorik köyünden yaşayan Ahmet’in evinin kapısına gelir.
Sofi denilen yaşlı kişi bu atın neden burada olduğunu sorar Ahmet’e. Ahmet bu atla ilgili bir bilgisinin olmadığını söyler. Bunun üzerine töreye uyarak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atı uzak bir yere bırakır Ahmet. Ancak eve geldiğinde atı Sofi’nin yanında görür. Bu uygulamayı tam 3 kez yapar ve hepsinde aynı sonuçla karşılaşır. Sofi 3 kez bırakılıp geri dönen atın töreye göre Ahmet’in olduğunu ve gerçek sahibi kim olursa olsun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu geri alamayacağını söyler. Bunun üzerine Ahmet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu gösterişli atı sahiplenir ve “At benim kısmetimdir” der. Bu sırada Mahmut Han da kaybolan atını aramaktadır. Ancak Ahmet atını vermeye razı olmaz. Mahmut Han[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] civardaki beyleri toplar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onlar aracılığıyla atını istetir. Ahmet töreye göre bu atın kendisinin olduğunu ve kimseye veremeyeceğini söyler. Mahmut Han atını almak için Ağrı Dağı’na gider[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak Sofi’nin dışında kimseyi bulamaz ve Sofi’yi de zindana attırır. Civardaki beyler atı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ahmet’i ve köylüleri bulacaklarına dair Mahmut Han’a söz verirler. Mahmut Han onlara armağan verip gönderir.
Zindanda bulunan Sofi’yle Mahmut Han’ın üç kızından biri olan Gülbahar ilgilenir. Sofi Gülbahar’a kaval çalar. Ağrı Dağı’nın Öfkesi diye bilinen nağmeyi çalar. Mahmut Han[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Sofi’ye[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] at ve Ahmet bulunursa kendisini zindandan çıkarabileceğini söyler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak Sofi bunun mümkün olmadığını söyler. Milan aşiretinden Musa denilen kişi Ahmet’i ikna etmek için Hakkari’ye gönderilir. Ahmet’i ve köylüleri geri getirir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak Ahmet’i de Musa’yı da kandırmışlardır. ikisi de zindana atılır. Gülbahar zindana gizlice yemek götürmeyi sürdürür.
Bu sırada Ahmet’i görür. Gülbahar farklı bir ruh haline girer. Ahmet’e yakınlık duymaya başlar ve bir gece Zindancı Memo’dan izin alıp Ahmet’le görüşür. Ertesi gece Zindancı Memo istemeye istemeye yine izin verir Gülbahar’a. Mahmut Han 40 gün içinde kaybolan atının kendisine iade edilmesini ister[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aksi takdirde zindandaki Sofi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ahmet ve Musa’nın öldürüleceğini söyler. Bunun üzerine Gülbahar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atı Ağrı Dağlılardan istemeyi düşünür. Yardım etmesi için konuyu kardeşi Yusuf ‘a açar. Yusuf bu fikre şiddetle karşı çıkar. Ancak Yusuf bu konudan kimseye bahsetmeyeceğine söz verir. Gülbahar bu konuyu Sofi’ye de açar ve onu da ikna edemez. Demirci Hüso denen kişiye başvurur. 0 da Gülbahar’ı Kervan Şeyhi’ne gönderir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kervan Şeyhi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kervankıran yıldızına bakar ve yıldızın bir tarafının aydınlık[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir tarafının karanlık olduğunu ve derdinin dermanının olduğunu söyler. Gülbahar ertesi gece Demirci Hüso’nun dükkanının önünde bir at görür. Demirci Hüso gidip Mahmut Han’ın kaybolan atın getirir. 0 gece Gülbahar ve Ahmet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zindancı Memo’nun odasında birlikte olurlar. Zindanc Memo kıskançlık içindedir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Gülbahar ve Ahmet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zindancı Memo’nun odasında uyurlarken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o elinde kılıcıyla birkaç kez gelir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] uyandıklarında kılıcını üç kez havaya kaldırır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak onları öldüremez. Mahmut Han getirilen atın kendisinin olmadığını söyler. Etrafındaki beylerden biri atın Mahmut Han’a ait olduğunu söyler gibi olur[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mahmut Han hiddetlenir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Beyazıt’a tellal yollar. Tellallar zindanda bulunan üç kişinin cumartesi günü sabahleyin asılacaklarını söyler. Demirci Hüso da bunun üzerine atı alır ve salar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] at Beyazıt’ta şahlanır ve Ağrı Dağı’na yollanır. Gülbahar ne yapacağını bilemeyecek kadar çaresiz durumdadır. Zindanların olduğu yere gider. Burada kendinden geçmiş bir halde “Ahmet öldürülürse ben de kendimi sarayın uçurumundan atarım” der. Zindancı Memo bunu duyar. Gülbahar zindandaki üç kişiyi serbest bırakması için Memo’ya yalvarır ve ne isterse yapacağını söyler. Memo ondan bir tutam saç ve bu gecenin ve kendisinin unutulmamasını ister. Gülbahar kabul eder ve ona bir tutam saç verir. Memo da zindandaki üç kişiyi salıverir. Güneş doğunca cellatlar zindanın kapısına dayanır. Memo onlara mahkumları salıverdiğini söyler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] cellatlar onunla çarpışmaya başlar ve bu çarpışma sarayın uçurumuna kadar devam eder[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] uçurumun kenarında Memo kendini aşağı bırakır ve ölür. Elinde bir tutam saç vardır.
Sarayda meydana gelen bu sıra dışı olayları bilen Yusuf[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] büyük bir korku içindedir. Her şeyi babasına anlatmayı düşünür. 3 gün hasta yatar. Gülbahar’la konuşur[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kaçmayı veya her şeyi anlatmayı teklif eder. Çünkü Yusuf[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] babasının İsmail Ağa’ya gelip ona yalvarmazlarsa ikisinin de gözlerini oyacağını söylediğini duymuştur. Yusuf bütün olan biteni anlatır. Gülbahar hapsedilir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kuyuya kapatılır ve başına iki nöbetçi konur. Bu haber kısa sürede çevre illerde duyulur. Çevre köylerden insanlar saraya koşar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kafileler halinde gelirler. Mahmut Han bu büyük kalabalıktan korkar ve Gülbahar’ı onlara vermek zorunda kalır. Ahmeti ve Gülbahar’ı Kervan Şeyhi’ne götürürler. Şeyh onları Hoşap Kalesi’nin beyine gönderir. Yanlarına halifesi Ibrahimi de katar. Hoşap Kalesi’nin Beyi onlara sahip çıkar. Molla Muhammet adlı birini Mahmut Hana gönderir. Ancak iyi haberler gelmez. Mahmut Han genç çifti istemektedir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hoşap Kalesi’nin Beyi onları vermez. Ahmet ile birlikte ava çıkarlar. Mahmut Han aynı zamanda bir Osmanlı paşasıdır. Çevresindeki bazı beyleri Hoşap Kalesine gönderir. Ancak onlar da elleri boş geri gelir.
Mahmut Han[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Erzurum’daki Rüstem Paşa’ya mektup yazar ve yardım ister[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak Rüstem Paşa kızı oğlana vermesinin gerektiğini bildirir ve ona alay dolu bir mektup gönderir. Hoşap Kalesi’nin Beyi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Molla Muhammet’i yeniden gönderir ve Bey’in ne yapmak lazım geliyorsa yapmaya hazır olduğunu bildirir. Mahmut Han tedirginlik içindedir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çevredeki ahalinin sarayın üzerine yürümesinden ve Osmanlı’nın gözünden düşmekten korkmaktadır. Sonunda kızı bir şartla vermeyi kabullenir. Ahmet Ağrı’nın tepesine çıkacak ve büyük bir ateş yakacaktır. Ahmet bunu kabullenir. Her geçen dakika daha fazla insan bu olayı görmek amacıyla gelmekte ve Mahmut Han ve İsmail Ağa daha çok gerilimin içine girmektedir. Bu gerilim onun Ahmet zirveye çıkamazsa da kızı ona verdiğini ilan etmesine yol açar. Sonunda ateşi yakar. Gelir ve kızı alır ve gider[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak ona dokunmaz. Kız bunun nedenini sorar ondan. Ahmet kıza onu nasıl kurtardığını sorar. Gülbahar da anlatır. Ahmet gider[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] arkasından Gülbahar onu takip eder[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak Küp Gölü denen gölün orada onu kaybeder. Efsanenin sonunda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birkaç kez yinelenen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çobanların her yıl bahar ayında gerçekleştirdikleri törensel uygulamanın anlatısının ayrıntıları da tamamlanır:
“0 gün bugündür[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Küp Gölü’nün oralardan geçenler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gölün kıyısına oturmuş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kara[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ışık gibi parlak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] uzun saçlarını sırtına sermiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başı iki elleri arasında gözlerini som mavi suya dikmiş Gülbahar’ı görürler. Arada sırada Ahmet gölün sularında Gülbahar’ın gözüne gözükür ve Gülbahar kollarını açıp Ahmet’e yürür[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ‘Ahmet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ahmet!’ diye bağırır. Sesi bütün dağda yankılanır. ‘Ahmet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ahmet! Sen de benim yerimde olsan benim yaptığımı yapardın. Yeter artık gel Ahmet. Ahmet!’Göl kaynar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ahmet silinir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Gülbahar silinir ve küçücük bir ak kuş gelip kanadını suyun som mavisine batırır. Ve sonra da bir atın kapkara gölgesi gölün üstünden gelir geçer.”
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:04 am
şeytan dağı efsanesi
Seytan dagi Şeytan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Varsak kızlarının güzelliğini kıskanarak onları baştan çıkarmaya karar vermiş. O zaman Varsak'ta hepsi birbirinden güzel yedi kız varmış. Şeytan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]yakışıklı bir yiğit kılığına girerek aralarına sokulmuş. Elinde telleri gümüşten olan altın bir bağlama varmış. Öyle güzel çalıyormuş ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dinleyip de vurulmamak kabil değilmiş. Her saz çalışta kızlara bir dizi ekşi veriyormuş. Bu ekşiler de büyülü imiş. Boynuna takan Şeytana aşık olurmuş. Kızlar birer birer gönül verip kendilerini öldürmüşler. Yedekşi kıza bir şey olmamış. Şeytanın verdiği ekşiler onun boynunda bozarıp çakıl taşı olur[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o da bunları geri verdikçe Şeytan deliye dönermiş. Bu böyle günlerce sürüp kıza bir şey olmayınca bu sefer Şeytan aşık olmuş. Yalvarıp yakarmaya başlamış. Kıza bir türlü tesir etmemiş. Bir gece bağlamasını çalarken telin biri kopmuş. Yenisini koyamamış. İkekşi gece bir tel daha kopmuş. Yenisini koyamamış. Üçüncü gece tek telle o kadar yanık[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]o kadar güzel çalmış ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]bütün kurtlar kuşlar dinleyip ağlaşmışlar. Kıza yine bir şey olmamış. Bunu görüp de umutsuzluğa kapılan Şeytan tele öyle sert vurmuş ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]sonuncu telde kopmuş. O da öfkeyle yere vurunca bağlamayı kırmış. Yedekşi kız buna gülünce Şeytan büsbütün çileden çıkmış. Başını alınca bu dağa kaçmış. Şeytan o zamandan beri bu dağda ağlıyor. Geceleri ağlaması işitilir. Fakat ters huylu yaratık olduğu için ağlaması gülmek şeklindedir. Çok ağladığı zaman kahkahalar duyulur. Herkes[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şeytana yenilmeyen bu kızın tılsımını merak etmiş. Meğer kızın kalbi yokmuş
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:04 am
ISSIZ KÖYÜN DİLSİZ KIZI - Efsanesi
1922 Eylül ayında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Sart harabelerinden Alaşehir istikâmetine doğru seyahat eden bir grup[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yol üstünde Yunan işgalcileri tarafından kaçarken yakılan ve yağmalanan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] etrafta hiçbir hayat izine rastlanılamayan ıssız mı ıssız bir köy dikkatlerini çekti. Arabadakilerden birisinin gözüne[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üzerinde paramparça olmuş elbiselerle kaçmakta olan bir kız gördü. - Burada hiç kimse kalmamış! - Ya o kız!? Demin biz köye girerken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] koşarak önümüzden kaçıp giden bir hayalet miydi? - Belki! - Evet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] belki o kız hayalet idi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] belki de bu gördüğümüz köy de gerçek değildi. Belki bunlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İzmir’den buraya gelinceye kadar gördüğümüz facialarla alt üst olmuş hayal gücümüzün ev-hamlarından ibaretti. Pekiyi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu çökmüş toprak altından gelen yanık kokular da mı bir vehimdir? Arabamızın sağındaki şu kurumuş eşek iskeleti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] biraz daha ötedeki şişmiş manda leşi; arkadan gelen darbe ile öne fırlamış şu mescit duvarının dibindeki didiklenmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ıslanmış eşya kümeleri ve bunların başında birbirine hırlayan şu sıska ve uyuz köpekler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün bunlar hep hayal midir? İçlerinden bazıları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] arabadan inerek bu harabeler içinde do-laşma cesareti gösterdiler. Akşam yaklaşmış. Uzaktan yolculardan bazılarının sesi geliyordu. - Kız[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] cevap versene! Kız söyle sen kimsin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] nesin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] burada ne yapıyorsun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu köyde neler oldu anlatsana? Kız sen dilsiz misin? Kızı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir izbe ahırın köşesine kıstırmışlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sorguluyorlar ama kız köşeye büzülmüş oturuyor ve sorulara hiç cevap vermiyordu. Biraz önce hayalet sandıkları kız gerçekti ve karşılarında idi.
Zavallı kız[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kedi gibi iki toprak duvarın birleştiği bir girintide[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] diz üstü büzülmüş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onlardan tarafa yarı dönük yüzü kapıya bakıyordu; ilk fırsatta atlayıp kaçmaya hazırlanıyor gibiydi. On altı yaşlarında görünen genç kız[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iri gözlü ve güzel yüzlü idi. - Kızım[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] güzel yavrum[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] biz de senin gibi Türküz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Müslümanız! Gavur değiliz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] anladın mı? Söyle bu köyün halkı nereye gitti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onlara ne oldu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu köyü kimler viraneye çevirdi? Sen burada yapayalnız kalamazsın! Kimin kimsen yoksa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hadi gel seni götürelim! Hepsi sırayla benzer şeyleri söylediler ama kızcağız onlar konuşurken yan gözle onları süzerek bir an önce aralarından sıyrılıp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendini dışarıya atmak ister gibi hareketler yapıyor[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sabırsızlandığı her halinden belliydi. Kızın ağzından[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] anlaşılamayan garip sesler çıkmaya başladı ve ardından öyle bir fırladı ki aralarında fişek gibi geçti gitti ve bir daha onu tutmak mümkün olmadı. Her taraf arandı ama boşuna[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir daha dilsiz kızı göremediler. Sonradan anlaşılmış ki bu köyü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] giderlerken Yunan yangın mangaları yakmışlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yıkmışlar. Ahalinin çoğu katledilmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beş altı kişi ancak kurtulup Bozdağ’a kaçabilmiş. Bu dilsiz sanılan kızı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yunan askerleri tecavüz etmişler. Kız başına gelenlerden ve köyde gördüğü katliamlar ve vahşet sebebiyle aklını yitirmiş herkesten kaçmaya başlamış. Her seferinde yine köye geri döner[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o ahırda için için ağlarmış. Çünkü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] orada gözleri önünde babası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] annesi ve kardeşleri de hunharca öldürülmüş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisine de iğrenççe tecavüz edilmiştir. İşgal ettikleri her yerde yaptıkları gibi.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:04 am
Evvel zamanda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mezopotamya topraklarında doğmuş bir efsane Şahmeran. Yüzyıllardan beri anlatıla gelmiş çeşitli coğrafyalarda. Özellikle yılanlık bir bölge olan Adana-Misis'te ve Mardin'de.
Tahmasp isminde uzun boylu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] geniş omuzlu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] esmer tenli[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çok yakışıklı bir genç yaşarmış zamanın durduğu bu şehirde.
Binlerce yılanın yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla girmiş Tahmasp. Mağaranın içi o kadar karanlıkmış ki hiçbir şey göremiyormuş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yalnızca etrafında dolanan yaratıkların sesini duyuyormuş. Çaresizlik içinde beklerken bir ışık huzmesi belirmiş. Işık huzmesi kendisine yaklaştıkça gözleri kamaşan Tahmasp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ellerini gözlerine siper ederek etrafında gezinen yaratıkların ne olduğuna baktığında uzunu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kısası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yeşili[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] siyahı ile envai çeşitte binlerce yılanın çevresini sarmış olduğunu fark etmiş. Yılanların hepsi kafalarını kaldırmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gelen ışık huzmesine doğru bakıyorlarmış. Tahmasp'ta onların baktığı yöne doğru bakınca birden dona kalmış. Çünkü Tahmasp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu zifiri karanlık mağaranın içinde hayatında gördüğü en güzel kadının yüzünü görmüş birden. Ona doğru daha dikkatli bakınca kadının belden aşağısının yılan olduğunu fark etmiş. Kadın ona doğru ilerliyormuş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tam karşısında durmuş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gülümseyerek elini ona doğru uzatmış. Ve demişki;
- Korkma benden Tahmasp. Ben yılanlar ülkesinin kraliçesi Şahmeranım. Benden sana zarar gelmez. Ben dünya düzeni kurulmaya başladığı andan beri vardım. Krallığıma hoş geldin. Bundan böyle benim misafirimsin. Şimdi yat ve dinlen. Sonra seninle uzun uzun konuşuruz. Böyle deyip geldiği yoldan geri gitmiş. Tahmasp gördükleri karşısında yaşadığı dehşeti ve şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışarak olduğu yerde kıvrılıp uyumuş.
Ertesi sabah uyandığında Şahmeranı karşısında mükellef bir sofranın başında otururken bulmuş. Tahmasp'ı kahvaltıya davet etmiş Şahmeran. O ise gözlerini şahmerandan alamıyormuş. Şahmeran'da ona bakıyormuş kendinden geçmiş bir halde.
Bak Tahmasp demiş. Ben insanlığın bütün tarihini biliyorum. İstersen sana anlatayım deyip başlamış anlatmaya. Anlatmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] anlatmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] anlatmış günler boyu. Bu sohbetler sırasında Tahmasp ve Şahmeran arasında tarihin en soylu aşklarında birisi başlamış.
Gel zaman git zaman Şahmeranın anlatacağı bir şey kalmamış artık. Tahmasp'ta anasını ve yeryüzünü özlemeye başlamış. Bir gün dayanamamış ve düşüncesini Şahmeran'a da açmış. Sevdiğinin kendisinden sıkıldığını ve artık gitmek istediğini duyunca önceleri kesin bir dille reddetmiş Şahmeran. Ancak günler geçip Tahmasp'ın üzüntüsünden eriyip bittiğini görünce dayanamamış ve ona şöyle demiş:
- Ey Tahmasp beni iyi dinle[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sözlerime iyi kulak ver. Biliyorum[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gitmene izin verirsem sende bana ihanet edeceksin ve yerimi diğer insanlara söyleyeceksin. Ancak bu topraklarda aşklar ölümünedir. Seni çok sevdiğimden dolayı üzülmene dayanamıyorum. Bu sebeple gitmene izin veriyorum. Ancak bana bir söz vermeni istiyorum. Ne sebeple olursa olsun başka insanlarla beraber suya girme.
Tahmasp sevinçle Şahmerana sarılmış ve ona asla ihanet etmeyeceğine dair yeminler etmiş.
Tahmasp mağaradan çıktıktan sonra bir köye yerleşmiş ve marangozluk yapmaya başlamış. Arada sırada da gizlice mağaraya giderek Şahmeranı ziyaret ediyormuş. Ancak bu mutlu günler uzun sürmemiş.
Tahmasp'ın yaşadığı ülkenin kralı bir gün amansız bir hastalığın pençesine düşmüş. Ülkenin bütün hekimleri gelmiş ama kralın hastalığına çare olamamışlar. Kralın kötü kalpli bir veziri varmış. Vezir her seferinde krala hastalığının tek çaresinin Şahmeranda olduğunu söylüyormuş.
Onun etinden bir parça yemesinin kralın hastalığının dermanı olacağını kralın kafasına sokmuş. Kralda Şahmeranın bir an önce bulunmasını emretmiş. Bütün ülkede Şahmeran aranmış. Sonunda bilge bir adam bütün insanların gruplar halinde hamamlara ve nehirlere sokulmasını tavsiye etmiş böylece Şahmeranın yerini bilen varsa onu bulabileceklerini söylemiş. Vezirde ülkedeki herkesi hamamlara sokmaya başlamış. Askerler Tahmasp'ın yaşadığı köye de gelmişler ve herkesi toplayarak büyük bir hamama götürmüşler. Tahmasp Şahmerana verdiği sözü hatırlayarak önce gitmek istememiş. Ancak askerler onu zorla içeri sokmuşlar. Tahmasp hamama girdikten sonara herkesin gözünün üzerine dikildiğini fark etmiş. Kendisine bakınca bütün vücudunun yılanlarınki gibi pullarla kaplandığını fark etmiş. Askerler hemen Tahmasp'ı yakalayarak vezirin huzuruna getirmişler. Kötü kalpli vezirin amacı kralı iyileştirmek falan değilmiş. Şahmeranı yakalayıp dünyanın bütün sırlarına sahip olmak istiyormuş. Tahmasp'a günlerce işkence yaptıktan sonra Şahmeranın yerini söyletmiş. Askerler hemen gidip Tahmasp'ın söylediği yerde mağarayı bulmuşlar ve Şahmeranı oradan çıkarıp saraya getirmişler.
Şahmeran ve Tahmasp kralın huzurunda karşı karşıya gelmişler. Şahmeran üzüntülü ve utanç dolu Tahmasp'a dönmüş:
Ey sevdiğim[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üzülme. Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama bende sana dememiş miydim bu topraklarda aşklar ölümünedir diye. Bak şimdi anladın mı? Sen üzülme ne olur! Tahmasp Şahmeranın bu sözleri karşısında daha da utanmış. Şahmeran sözlerine devam etmiş.
Şimdi size sırrımı vereceğim. Kim ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse O bütün dünyanın sırrına ve gizemine vakıf olacak. Her kim ki benim kafamdan bir parça koparıp yerse o da o anda öte dünyayı boylayacak.
Şahmeran daha sözlerini bitirmeden kötü kalpli vezir elinde kocaman kılıcı ile atılıp Şahmeranın bedenini iki parçaya ayırmış. Ve kuyruğundan bir parça koparmış Tahmasp'ta duyduğu acı ve utancın etkisi ile fırlayıp oracıkta ölmek için sevdiğinin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şahmeranın kafasından bir parça ısırıvermiş. Kötü kalpli vezir kuyruktan kopardığı parçayı ağzına atar atmaz oracıkta can vermiş. Tahmasp'a ise hiçbir şey olmamış Şahmeran son anda yaptığı planı ile bütün bilgisinin sevdiğine geçmesine sebep olmuş. Ancak Tahmasp sevdiğini kaybetmenin acısına dayanamayarak kendisini dışarı atmış ve dağ bayır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ülke ülke dolaşmaya başlamış. O günden sonrada Lokman Hekim efsanesi almış başını yürümüş...
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:05 am
Çok çok eskiden yeşil bir vadinin içinde bir ırmak kıyısında kurulu bir köy varmış dünyada taa dünyanın öbür ucunda. Çok eski dedik ya o zamanlar gündüzler ipek güneşli geçermiş yağmur yağmadıkça; geceleri hep yıldızlı olurmuş bulutlar olmadıkça.
Köy sakinleri tarımla uğraşırlarmış hayvanlar avlarlarmış uçsuz bucaksız arazilerinden sularını kaynağı çok uzakta olan köylerinin içinden geçen ırmaktan alırlarmış. Köyde herkes birbirini sever sayarmış. Köyde bir tek kişinin kalbinde öyle büyük bir sevgi varmış ki bütün köyünkine bedelmiş; Dolun'un Intera'ya olan aşkıymış bu.
Kız Dolun'u bilirmişte tanımazmış yakından. Dolun dayanamamış bir gün gitmiş kızın yanına. Sormuş Intera'ya onunla evlenip evlenmeyeceğini.
Intera demiş ki Dolun'a :
"Evlenirim evlenmeye ama benim isteyenim çoktur her gelen kişiden aynı şeyi ister benim babam. Ancak babamın bu isteğini yerine getiren benimle evlenir."
Dolun şaşırmış´
"Sensin benim kalbimim sahibi"diyerek başlamış sözüne
"Senin dileğin benim için bir emirdirsöyle isteğini hemen yapayım" demiş aşkına.
Dolun; "Bekle beni" demiş Intera'ya"hemen gidip getireyim o çiçeği ama nerededir yeri ?"
Intera parmağıyla göstermiş akan ırmağı
"İşte bu ırmağın kaynağındadır der babam kırk gün yürümek gerekirmiş oraya varmak için ama bir giden bir daha gelmedi şimdiye dek çünkü oralar büyülüymüş derlergiden geri gelmezmiş çünkü buralardan çok daha güzelmiş oralar."
Dolun;
"Senden daha güzel ne olabilir ki bu dünyada" demiş Intera'ya
"Döneceğim o çiçekle döneceğim çünkü seviyorum seni çünkü sensiz anlamı olmaz benim için o güzelliğin".
Dolun çıkmış yola sonra. Kırk gün yürümüş ırmağın yanından. Hep ne kadar sevdiğini düşünmüş Intera'yı yol boyunca. Tek aklındaki Intera'ymış tek amacı ise o çiçek. Kırkıncı gün kalkmış Dolun sabah erkenden yüzünü yıkamış ırmaktan anlamış ki çok yaklaşmış kaynağına ırmağın suyun serinliğinden. Devam etmiş yoluna sonra. Biraz sonra varmış kaynağa bütün yeşilliklerle çevrili bir göl varmış kaynakta gölün ortasında bir adacık adacığın üstünde de o çiçek duruyormuş. Anlamış Intera'nın anlattığı çiçek olduğunu güzelliğinden. Yüzmeye başlamış adaya doğru hemen. Adaya çıkınca karşısında bir adam belirmiş Dolun'un.
Adam Doluna:
"Her gülün bir dikeni koruyucusu olduğu gibi bende bu çiçeğin koruyucusuyum eğer almaya geldiysen ben Salut izin vermem buna" demiş.
Dolun şaşkın ve de kararlı bir tonla;
"Ben o çiçeği alacağım sonra aşkıma kavuşacağım" demiş.
"Hiç bir şey beni kararımdan çeviremez."
"O zaman beni biraz dinleyeceksin" demiş Salut
"Sana neden koparmaman gerektiğini anlatacağım eğer hala ikna olmazsan o zaman izin veririm almana".
Dolun ikna olmuş ve çökmüş yoncaların üstüne başlamış dinlemeye...
"Eğer bir şeyi çok fazla istersen ve engelin yoksa önünde onu alırsın hayatta böyledir insan engelleri aşarsa yaşamına devam edebilir. Bu çiçekte sadece yaşam için bir şeyler yapacaksan engelleri kaldırır önünden çünkü onunda bir görevi var bu çiçek sadece 28 gecede bir açar yapraklarını ve döker parlayan tohumlarını göle bu sayede buradaki sular yükselir ve ırmaktan taşar gider zamanla. Bu ırmak sayesinde yaşar bu doğadaki yeşillikler insanlar hayvanlar." demiş Salut.
Dolun başlamış düşünmeye eğer çiçeği koparırsa kavuşacaktır sevdiğine ama kuruyacaktır ırmakları bunun yanında. Sonunda çiçeğin başına çöker kalır Dolun. Gümüş yapraklarında kendini görür Dolun çiçeğin. Yanında Intera vardır ama niye mutsuzdur ikiside. Aslında kalbindeki tek endişeyi görür Dolun. Zaman geçtikçe Dolun'un düşünceleri yoğunlaşır kafasında. Mutsuzluğunu düşünür çiçeksiz Intera'sız bir yaşam düşünür. Koparamaz çiçeği günlerce. Dolun artık yaşamaktan zevk almaz şekilde sadece aşkını düşünerek beklemeye başlar olacakları.
Bir gece çiçek tohumlarını bırakırken göle bir tomurcukta Dolun'un sertleşmiş kalbinin üstüne düşmüş aniden Dolun kalbindeki aşkının büyüklüğü kadar kocaman bir taşa dönüşmüş taş o kadar büyükmüş ki Dünya'ya sığmamış gökyüzüne yükselmiş ve Dünya'yla dönmeye başlamış.
Böylece Ay olmuş Dolun'un kalbi Dünya'ya.
O günden sonra sadece 28 gecede bir göstermiş Dolun kalbinin tüm yüzünü aşkının bütün parıltısını diğerlerine; sadece o gecelerde aydınlatmış Dünya'yı aynı çiçek gibi...
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:05 am
Ergenekon Destanı
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Büyük Türk Destanı'nın bir parçasıdır. Kök-Türkler çağını konu alır. Ergenekon Destanı'nın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk destanlarının içinde ayrı ve seçkin bir yeri olup[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] en büyük Türk destanlarından biridir. Ergenekon Destanı'nın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk toplum yaşamında yüzyıllarca etkisi olduğu gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bugün bile Anadolu'nun dağlık köylerinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birtakım gelenek ve göreneklerde etkisi görülmektedir. Ergenekon Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt Destanı'nın ana çizgileri üzerine kurulmuş olup[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu destanın serbestçe genişletilmiş biçimidir diyebiliriz. Daha doğrusu Bozkurt Destanı ile kaynağını belirleyen Türk soyu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı ile de gelişip güçlenmesini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yayılış ve büyüyüş dönemlerini anlatmıştır.
Çin tarihlerinin de yazmış olduğu Bozkurt Destanı'nın bittiği yerde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı başlar. Bozkurt Efsanesi'nin devamı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı'dır. Ergenekon Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Cengiz Han çağında moğollaştırılmıştır. Ancak bu efsanenin kökleri ve ana motifleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] açıkça Kök Türkler ile ilgilidir.
Kök Türk Devleti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] MS 6.yy.dan itibaren bir cihan imparatorluğu olmuş ve 200 yıl yaşamıştır. Böyle büyük ve güçlü bir devletin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ilkel Moğollar'dan bir efsane alıp kökenlerini ona dayandırması mümkün değildir. Ayrıca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı'nın ana motiflerinden biri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Demirci'dir. Destanda demirci[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dağda demir madeni bulur ve Türkler bu demir madenini eriterek Bozkurt'un önderliğinde Ergenekon'dan çıkarlar. Unutmamak gerekir ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göktürkler'in ataları da demirci idiler. Onlar en iyi çelikleri işler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başka devletlere silah olarak satarlardı. Göktürkler'in ataları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demir cevherleriyle dolu dağların eteklerinde türemişler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirleri eriterek yeryüzüne çıkmışlardı. Sonradan kendilerinin de demirci olmaları bundan ileri gelmektedir.
Göktürkler'in temel toprakları olan Altay ve Sayan dağları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] zengin demir madenlerinin bulunduğu bir yerdi. Burada çıkan demirin yüksek cevherli olması ve Türkler tarafından mükemmel bir biçimde işlenmesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çağın Türk savaş endüstrisinin en önemli özelliği idi. Göktürkler çağında Türkler'in işlettikleri demir ocakları ve dökümevleri bulunmuştur. Göktürkler demirden ürettikleri kılıç[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kargı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bıçak gibi savaş araçlarının yanında yine demirden saban[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kürek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] orak gibi tarım araçlarını yapmakta da usta idiler. Oysa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göktürklerden tam beş yüzyıl sonra[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yine Türklerle birlikte olmak üzere bir devlet kuran Moğollar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirciliği bilmezlerdi.
Cengiz Han zamanında Moğollar'a elçi olarak gönderilen Çin'deki Sung sülalesinin generali Men Hung[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yazmış olduğu ''Meng-Ta Pei-lu'' adlı ünlü seyahatnamesinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Moğollar'ın Cengiz Han'dan önce maden işlemeyi bilmediklerini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ok uçlarını bile kemikten yaptıklarını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Moğollar'a demir silahların Uygur Türkleri'nden geldiğini anlatmaktadır. Zaten Moğollar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirciliği Uygur Türkleri'nden öğrenmişlerdir. Aslında demircilik[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o çağın Moğol düşüncesine göre büyücülere özgü korkunç bir sanattı. Ayrıca Bozkurt[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in kutsal hayvanıdır. Moğollar'ın kutsal hayvanı köpektir. [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ergenekon Destanı'nda Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon ovasından çıkmak istediklerinde yol bulamazlar. Çare olarak da dağların demir madeni içeren bölümlerini eritip bir geçenek açmayı düşünürler. Demir madenini eritmek için dağların çevresine odun-kömür dizilir ve yetmiş deriden yetmiş körük yapılıp yetmiş yere konulur. Yedi ve yetmiş sayıları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dokuz ve katları ile birlikte[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in mitolojik sayılarındandır. Moğollar'ın mitolojik sayıları ise altı ve altmıştır. Destanda altmış yerine yetmiş sayısına yer verilmesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu efsanenin Moğolca bir metinden öğrenilmemiş olduğunu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'e ait olduğunu gösterir. Mağaralar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk mitolojisinde ve Türk halk düşüncesinde önemli bir yer tutarlar. Bu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yalnızca Göktürk efsanelerinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt ve Ergenekon destanlarında değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Anadolu'daki masallarda da böyledir. Göktürk efsanelerinin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt ve Ergenekon destanlarındaki motiflerin ufak değişikliklere uğramış örneklerini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Anadolu efsanelerinde de bulabiliriz. Hatta islami hikayelerde bile: Bir Anadolu efsanesinde Muhammed Hanefi (Hz. Ali'nin Hz. Fatma'dan sonra evlendiği ve bu evlilikten olan dört çocuğundan biridir. Diğer Çocukları; ise Ümmü Gülsüm[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zeynep ve Kasım'dır)[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] önüne çıkan bir geyiği kovalar. Geyik bir mağaradan içeri girer. Muhammed Hanefi de geyiğin arkasından mağaraya girer. Mağaradan geçerek büyük bir ovaya varır ve burada Mine Hatun'la karşılaşır. Dikkat edilirse[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu Anadolu efsanesindeki mağara[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt'un hayatta kalan tek Türk gencini götürdüğü mağaranın ve mağaradan çıkılan ova da yine Bozkurt Destanı'ndaki kurdun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaşayan tek Türk gencini mağaradan geçerek götürdüğü ovanın aynısıdır. Ayrıca yine bu ova[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı'ndaki Kayı ile Tokuz Oguz'un yurt tuttukları ovanın aynısıdır. Altay Türkleri'nin efsanelerinde de Bozkurt ve Ergenekon destanlarının izlerini görmek mümkündür. Bir Altay efsanesinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir bahadır avlanırken karşısına çıkan geyiği kovalamağa başlar. En sonunda bir Bakır-Dağ'ın önüne gelirler. Baştan başa bakırdan yapılmış olan dağ birden açılır ve geyik açılan delikten içeri girer. Genç bahadır da geyiği izler. Az sonra geyik kaybolur. Efsanenin devamında bahadır türlü canavarla[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iyi yürekli yaşlı kişilerle[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çok güzel kızlarla karşılaşır. Bu Altay efsanesinde de aynı mağara ve mağaradan geçilerek ulaşılan ova motifleri vardır ve bu Altay efsanesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Muhammed Hanefi'nin efsanesine belirgin bir biçimde benzemektedir. Altay masal ve efsanelerinde bu tür öykülerin daha mitolojik biçimde olanları da vardır.
Asya Büyük Hun Devleti'nde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bizzat Hun hakanının başkanlık ettiği törenler vardır. Bu törenlerden en önemlisinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] devletin ileri gelenleri toplanarak Ata Mağarası'na giderler ve orada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hakanın başkanlığında dini törenler yapılır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atalara saygı gösterilir. Aynı törenler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göktürk Devleti'nde de yapılagelmiştir. Bu adı geçen Ata Mağarası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt'un Türk gencini düşmandan kaçırıp sakladığı ve Ergenekon'a ulaştırdığı mağaradır. Ancak bugün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu mağaranın yeri bilinmiyor. Tabgaçlar da kayaları mağara biçiminde oyarlar ve burada yere[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] göğe[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ata ruhlarına kurban sunarlardı. Bu kurban töreninden sonra da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çevreye kayın ağaçları dikilir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o bölgede kutsal bir orman oluşturulurdu. Asıl önemli olan nokta ise[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün milletçe bunlara inanılması ve devletin de bu efsaneye saygı göstermesidir. Ayrıca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Aybek üd-Devâdârî'nin anlattığı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in kökenine ilişkin ''Ay Ata Efsanesi''nde de mağara ve mağarada türeme motifi vardır. Bu efsanede de[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in ilk atası olan Ay Ata[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir mağarada meydana gelir. Ay Ata Efsanesi'ndeki mağara[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ilk ataya bir ana rahmi görevi görmüştür. Ergenekon Destan'ı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in yüzyıllarca çift sürerek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] av avlayarak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] maden işleyerek yaşayıp çoğaldıkları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] etrafı aşılmaz dağlarla çevrili kutsal toprakların öyküsüdür. Ergenekon Destanı'nın önemli bir çizgisi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in demircilik geleneğidir. Maden işlemek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirden ve en iyi çelikten silahlar yapmak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Eski Türkler'in doğal sanatı ve övüncü idi. Ergenekon Destanı'nda Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirden bir dağı eritmiş ve bunu yapan kahramanlarını da ölümsüzleştirmişlerdir. Ergenekon Destanı ilk kez[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Cengiz Han'ın kurmuş olduğu Türk-Moğol Devleti'nin tarihçisi Reşideddin tarafından saptanmıştır. Reşideddin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ''Câmi üt-Tevârih'' adlı eserinde Ergenekon Destanı ile ilgili geniş bilgiler vermektedir. Fakat Reşideddin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] -yukarıda da değinildiği gibi- bir Türk destanı olan Ergenekon Destanı'nı moğollaştırmıştır (Ergenekon Destanı'nın nasıl moğollaştırıldığı hakkında Prof.Dr.Bahaeddin Ögel'in[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk Mitolojisi [1.cilt[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 59-71. sayfalar] adlı yapıtında geniş bilgiler vardır). Ergenekon Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hıve hanı Ebulgazi Bahadır Han'ın 17.yy.da yazmış bulunduğu ''Şecere-Türk'' (Türkler'in Soy Kütüğü) adlı esere de kaydedilmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kurtuluş Savaşında'ki Anadolu'yu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon'a benzeterek aynı adı taşıyan bir kitap yazmıştır. Ergenekon Destanı'nda Bozkurt[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] öteki Türk destanlarında da olduğu gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ön planda ve baş roldedir. Bu kez Türkler'e yol göstericilik[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kılavuzluk yapmaktadır. Bir rivayete göre Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon'dan 9 Martta çıkmışlardır. Başka bir rivayet ise bu tarihi 21 Mart (Nevruz Bayramı) olarak verir. Öyle anlaşılıyor ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon'dan çıkış işlemleri 9 Martta başlamış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 21 Martta da tamamlanmıştır.
Destan aşağıda özetlenmiştir: Türk illerinde Türk oku ötmeyen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk kolu yetmeyen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi. Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beğleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki:
"Türkler'e hile yapmazsak halimiz yaman olur !" Tan ağaranda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] baskına uğramış gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
''Bunların gücü tükendi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kaçıyorlar'' deyip artlarına düştüler. Düşman[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] küçükleri tutsak ettiler. O çağda Türkler'in başında İl Kagan vardı. İl Kagan'ın da birçok oğlu vardı. Ancak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kagan'ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] öküzler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] koyunlar buldular. Oturup düşündüler: "Dörtbir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] oturalım." Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler. Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yuvarlanıp paramparça olurdu. Türkler'in vardıkları ülkede akarsular[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kaynaklar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] türlü bitkiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yemişler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] avlar vardı. Böyle bir yeri görünce[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye "ERGENEKON" dediler. Zaman geçti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok çocuğu oldu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tokuz Oguz'un daha az oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çoğaldılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti. <>Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: "Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım." Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kurultayın bu kararı üzerine[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki:
"Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] belki dağ bize geçit verir."
Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir kat kömür dizdiler. Dağın altını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üstünü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yanını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] eridi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu. Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk'ün önünde dikildi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt'un önderliğinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o kutsal yılın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kutsal ayının[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar. Türkler o günü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar. Ergenekon'dan çıktıklarında Türkler'in kaganı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler göderdi; Türkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] eskisi gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün iller Türkler'in buyruğu altına gire. Bunu kimi iyi karşıladı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Börteçine'yi kagan bildi; kimi iyi karşılamadı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler. Türk Devleti'ni dört bir yana egemen kıldılar. Türk Beğleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon'dan Çıkış Gününü Kızgın Demir Döğerek Kutluyorlar.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:05 am
Yaratılış Efsaneleri
Orta Asya'da yaşayan Türk toplulukları arasında dünya ve insanın yaratılışı hakkında birçok efsane saptanmıştır. Bu efsaneler yakın çağlarda derlendikleri için İslamlık[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hıristiyanlık[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Budizm[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Maniheizm gibi dinlerden etkiler taşımaktadırlar. Ancak bunlar genel yapısıyla erken dönem Türk mitolojisinin izlerinin görüldüğü önemli ürünlerdir. Aşağıda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Altay Türkleri'ne ait iki yaratılış efsanesi verilmiştir. Bu iki efsane temel olarak birbirlerine benzerler; ama ayrıldıkları noktalar da vardır; aralarındaki farkları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] okuyunca anlayacaksınız. İlk efsane W. Radloff tarafından saptanmıştır; ikekşi efsane ise V. Verbitskiy tarafından saptanmış olup ilk efsaneden daha değişik bir söyleyişe sahiptir. İki efsanede de tek bir yaratıcı Tanrı vardır. Birekşi efsanede Tanrı; Kayra Kan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kuday ve Kurbustan adlarını taşırken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ikekşi efsanede Ülgen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bay-Ülgen adlarına sahiptir. İki efsane de dış etki (Çin ve İran) taşırlar. Bu yaratılış efsanelerinde İran mitolojisinin ile Mani dininin etkisinin olduğu görülmektedir. İkili düşünce ilkesi (dualizm) İran mitolojisinin en önemli özelliğidir. İran mitolojisinde Hürmüz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iyilik ilahıdır ve gökte oturur; Ehrimen ise yeraltında karanlıkların ilahıdır. Aynı durum Altay Türkleri'nin yaratılış destanlarında da vardır. Altay yaratılış destanlarında da Tanrı Kuday gökte oturur[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şeytan Erlik ise yer altında. Ama Erlik[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tanrı değildir; yalnızca güçlü bir körmös'tür (şeytan). Türk Tanrı düşüncesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İran mitolojisindeki ikili ilah sistemini tek ilahlı sisteme çevirmiştir. İran mitolojisinde Hürmüz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birçok yaratık yaratır ve Ehrimen de bunların bir bölümünü kendisine vermesini ister; ama olumsuz yanıt alır. Aynı durum Altay yaratılış efsanesinde de söz konusudur. Tanrı Kuday (Ülgen) da birçok yaratık yaratır ve Erlik bunların bir kısmını kendine ister ama Tanrı bunu reddeder. Altay yaratılış destanlarında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] herşeye gücü yeten ve günümüzdeki Tanrı inancının aynısı olan bir inanış yoktur. Altay yaratılış destanlarında Tanrı'ya yaratma eyleminde kimi varlıklar yardım eder (mesela Ak Ene ve Kişi yani Erlik). Bu yüzden bu efsanelerde her şeye kaadir bir Tanrı imajı yerine[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaratma eyleminde çeşitli varlık ve nesnelere başvuran bir ilah portresi çizilmiştir. Verbitskiy'in saptamış olduğu yaratılış efsanesinde (aşağıdaki ikekşi efsane) balığın dünya ile ilgili simgeselliğine yer verilmiştir. Bu efsaneye göre dünyanın altındaki üç balığın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dünyanın dengesini sağlamada rolü vardır. Burada balığa kutsallık verilmiş ve dünyanın dengede durmasının simgesi olmuştur. Bu özellik eski Hint mitolojisinde de vardır. Balığın burada kullanılması aynı zamanda onun insanın yaratılışının[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaşamın yeniden doğuşunun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bolluk ve bereketin simgesi olmasından ileri gelmiştir. Kimi araştırmacılar göre Kırım Türkleri de benzer biçimde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dünya okyanusunda büyük bir balık bulunduğunu ve balığın üzerinde boynuzlarıyla dünyayı taşıyan bir boğa olduğunu ileri sürerlerdi. Altay yaratılış efsanelerinin bazı kahramanları yabancı adlar taşırlar; mesela Mangdaşire[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şal-Yime[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] May-Tere vb. Bu efsanelerin bazı motifleri de Eski Türk kültüründe bulunmamaktadır. Mesela Tanrı'nın gökte oturması[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaratma eyleminde nesne ve kişilere başvurması[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ak-Ana[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tanrı'nın insanlarla doğrudan konuşması ...gibi. Altay yaratılış efsanelerinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk destanlarındaki güçlü yapı ve görkem de yoktur. Ergenekon Destanı ile karşılaştırılmaları bile bunu kolayca gözler önüne serer.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:06 am
Tarihi kahpelik! Büyük zaferin 90'ıncı yıldönümünde ortaya çıkan korkunç gerçek: İhtilaf devletleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Çanakkale'de Mehmetçik'e karşı boğucu kimyasal silah kullanmış. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden çıkan yeni bir belge[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk tarihine şanlı bir zafer olarak geçen Çanakkale Savaşları'yla ilgili korkunç bir gerçeği ortaya çıkarttı. Türk ordusunun 251 bin şehit verdiği[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 1 milyonun üzerinde askerimizin yaralandığı ve 10 bin askerimizin kaybolduğu Çanakkale Savaşı'nda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İngilizler liderliğindeki itilaf devletlerinin kimyasal silah kullandıkları anlaşıldı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde görevli uzmanlarca ortaya çıkartılan yeni bir arşiv belgesinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] itilaf devletlerinin Türk askerlerine karşı boğucu türden gaz içeren kimyasal silah kullandığı belirtiliyor. Belgede[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gazın hangi ülke kuvvetleri tarafından kullanıldığından söz edilmiyor.
Verdiği zarar konusunda da bir bilgi yok. Fakat araştırmacılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] binlerce askerin kimyasal silahların tesiriyle şehit düşme ihtimalinin olduğunu belirtiyor ve muhtemelen İngilizler tarafından böyle bir yola başvurulduğu görüşünde birleşiyor.
DOST DEVLETLER SESİNİ ÇIKARTMADI! 2 Temmuz 1915 tarihinde başkumandan vekili namına müsteşar imzasını taşıyan ve cepheden Hariciye Nezareti'ne gönderilen belgede[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] düşman kuvvetleri tarafından kimyasal silahlar kullanıldığı belirtilip[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tarafsız ve dost devletlerin olayı protesto etmesi isteniyor. Dost devletlerin insanlık dışı bu hadiseyi protesto ettiğine dair bir bilgiye rastlanmıyor; ama bu belge Çanakkale'yi kimyasal silahların kullanıldığı savaşlar arasına sokuyor. Daha önce 19. Yüzyıl'ın sonlarında Fransızlar Almanlar'a karşı zehirli gaz kullanmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aynı şekilde Almanlar da Fransızlar'a misillemede bulunmuştu.
HASTANEYE BİLE BOMBA YAĞDIRDILAR Çanakkale'de destan yazan askerlerimize yönelik uluslararası savaş hukukuna aykırı hareketler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kimyasal silahlarla sınırlı değil. Tespit edilen 2 ayrı belgeye göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] savaş hukukuna kesinlikle aykırı olmasına rağmen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mehmetçik'e domdom (parçalayıcı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dağıtıcı özelliği çok fazla) kurşunları da sıkılmış. 10 Mayıs 1915'e ait bir başka belgede de İngiliz savaş gemilerinin balonlar yardımıyla Maydos kasabasında Hilal-i Ahmer bayrağı çekmiş hastaneyi bombalayıp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 30 yaralı askeri şehit ettiği belirtiliyor. Osmanlı Hükümeti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ''insanlığa sığmayan'' bu saldırı sonrasında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Amerika Sefareti aracılığıyla İngiltere'nin uyarılması talebinde bulunuyor. Bu belgeler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] savaş kurallarının hiçe sayıldığı Gelibolu'da nasıl bir trajedinin yaşandığını gösterirken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Çanakkale'yi 'geçilmez' yapan Türk askerinin kahramanlığını da bir kez daha gözler önüne seriyor.
ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:06 am
YUNUS EMRE Ben yürürüm yane yane Aşk boyadı beni kane Ne akılem ne divane Gel gör beni aşk neyledi.
Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost ilinden avareyim Gel gör beni aşk neyledi
Türk milletinin yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden ve Türk dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerinden biri olan Yunus Emre'nin hayatı ve kimliğine dair hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Yunus'un bazı mısralarından[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 1273'de Konya'da ölen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tasavvuf edebiyatının büyük ustası Mevlana Celalettin Rumî ile karşılaştığı anlaşılmaktadır; buradan da Yunus'un 1240'larda ya da daha geç bir tarihte doğduğu sonucu çıkarılabilir
Sarıköylü ve Karamanlı oluşu meselesi hala belli değildir. Yüzyıllardan beri halk arasında yaşayan inanca göre O[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Sivrihisar yakınında Sarıköy'de doğmuş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]çiftçilikle meşgul olmuş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Taptuk Emre adlı bir şeyhe intisap etmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tekkelerde yaşamış ve veliliğe erişmiştir. Anadolu'da on ayrı yerde mezarı ( daha doğrusu makamı ) olduğu ileri sürülen Yunus Emre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]halk arasındaki inanca ve bazı tarihi kaynaklara göre Sarıköy'de ölmüştür. Orada yatmaktadır. Bugün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Eskisehir-Ankara yolu üzerindeki Sariköy istasyonu yakininda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yunus Emre'nin türbesi ve bir müze bulunmaktadir.
Yunus Emre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dünya kültür ve medeniyet tarihinde bir merhale olmustur. Kültürümüzün en değerli yapı taşlarındandır. Zira Yunus Emre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sadece yasadigi devrin değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çagimiz ve gelecek yüzyillarin da ışık kaynağıdır. Allah ve cümle yaradılmışı içine alan sonsuz sevgisinden kaynaklanan fikirleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dünya üzerinde insanlik var oldukça degerini koruyacaktir. Yunus Emre'nin amaci[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sevgi yoluyla dünyada yasayan tüm insanlarin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hem kendileriyle hem evrenle kaynaşmasını sağlamak ve sonsuz yaşamda ebedi hayata doğmalarını sağlamaktır.
HACI BEKTAŞ VE YUNUS Bölge köylerinden birinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Yunus adında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]rençberlikle geçinen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]çok fakir bir adam vardı.Bir yıl kıtlık olur. Yunus'un fakirliği büsbütün artar. Nihayet birçok keramet ve inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş'a gelip yardım etmeyi düşünür. Sığırının üstüne bir miktar alıç (yabani elma) koyup dergaha gider[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] pirin ayağına yüz sürerken hediyesini verip[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir miktar buğday ister. Hacı Bektaş ona lütufla muamele ederek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir kaç gün dergahta misafir eder. Yunus geri dönmek için acele ediyor. .Dervişler Pir'e Yunus'un acelesini anlatırlar. O da:
"Buğday mı ister [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]yoksa erenler himmeti mi?" diye haber gönderir. Yunus buğday ister. Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderip:
"İsterse o alıcın her tanesince nefes edeyim!" der. Yunus buğdayda ısrar eder .Hacı Bektaş üçüncü defa haber gönderip:
"İsterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim" der. Yunus yine buğdayda ısrar edince;emreder ve buğdayı verirler.
Yunus dergahtan uzaklaşır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yolda yaptığı kusurun büyüklüğünü anlar ve pişman olarak geri dönüp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kusurunu itiraf eder. O vakit Hacı Bektaş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisinin kilidinin Taptuk Emre'ye verildiğini isterse ona gitmesini söyler. Yunus bu cevabı alır almaz hemen Taptuk dergahına koşarak kendisini YUNUS yapacak manevi eğitimine başlar.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:08 am
Mem Ü Zin.
Kim bilebilirdi ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aynı isimde üç kişi olduğu ve bu üç kişilerin aşkları yüz yıllarca dillerde destan olacağını. Hiç kimse bunu bilemezdi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mir Sévdin de buna hiç ihtimal vermiyordu. Mezopotamya topraklarında hep yaşanan ve gözle görülür bir şekilde gerçektir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak neredeyse bütün Mezopotamya halkı bu gerçeği görmezlikten geliyorlardı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] halende görmezlikten geliyorlar. Her ne kadar erkek çocukları bir başka birine aşık olduğunu düşünseler de[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kız çocuklarının ne birine nede birinin kızlarına aşık olduğunu veya olacağını da asla düşünmüyorlar. Aslında bir gerçeği görmezlikten geliyorlar. Erkek çocuklarının aşık olduğu kişi bir kız olduğunu ve bu kız da kendileri düşündükleri bir ebeveynlerin çocuğu olduğu nasıl da düşünemiyorlar. Adıyaman (Müğrüb) şehri geleceğin tek veliahttı olan Mem günün birinde hiç tanımadığı bir toprakta aşık olacağı kız yüzünden öleceğini asla bilmiyordu. Beyliğin tek evladı olan Mem daha yeni ergenlik çağına girdiğinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onun yerine bir başkaları düşünüyordu. Mem daha dünyaya gelmeden önce de onun yerine bir başkası düşünüyordu. Hayatı boyunca bir başkası onun yerine kararlar verecek ve kendisi istediği değil de[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başkaları istedikleri yere gidecek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisi istediği yerde oturmayacak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir başkası istediği yerde oturacak. MEM en doğal hakkı olan gönlünü de kendisi istediği kişi değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir başkası istedikleri kişileri sevecek ve evlenecek. Aksi takdirde sevdiğine kavuşmadan ölecek. Nevroz; baharın başlangıcı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kanların hızlı dolaştığı ve gönüllerin coştuğu 21 Mart da Mezopotamya da hep bayram olarak kutlanmış. MEM Ü ZİN destanında Éhmedé Xané hep sevgiyle söz etmiştir. Günümüz Mezopotamya da bu bahar şenliğine siyasi duygular karışmış renklerin yasak olduğu bir ortamda kutlamaktadır. Böyle bir bayramda Mezopotamya da fanilerin coştuğu gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] cinler de coşmuş olsa gerek. Hasankeyf’ın kuytu kayalıkların mağaralarında toplanıp Fanileri düşünmeye başladıklarında. Kendi çevrelerinde en güzel kız ve en yakışıklı erkeğin kim olduğunu bir birine sorduklar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] her kes kendi düşüncesini söyleyip[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sihir gücünü kullanarak sihirli ayna da güzel olarak düşündükleri kişileri bir birine gösterdiklerinde sonuç olarak MEM Ü ZİN gecenin en güzeli seçileceğini bir çok cinde bilmiyordu. Ancak MEM Ü ZİN gösterdiklerinde hiç birinin şüphesi kalmadı. Ancak cinlerin şahı sadece cinlere bir soru sordu ve ardında emir verdi. Müğrüb şehrinde MEM ve Cizre kentinde ZİN bir birini tanıyorlar mı. Şüphesiz toplantıda bulunan bütün cinler “Hayır” dediklerinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şah emir verdi. “Bu gece onları bir araya getirin” diye emir verdiğinde. Hemen cinler harekete geçtiler. Adıyaman şehrin üstünde ince bir duman tütüyordu. Mem ü Zin yaşadıkları vuslat bir gecenin ardında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] artık yaşadıkları yaşantı onlara ait değildi. Kendi benlikleri onlardan alınmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir başkası tarafından kontrol ediliyorlardı. Kendi istedikleri gibi değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başkaların istedikleri gibi de yaşayamazlardı da. Bir birini görmeden sudan çıkmış balık gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hayalları yaşamlarının bir parçası oldular. Ancak her ikisi de evrenin neresinde olduklarını bilmiyorlardı. Sadece sevdiklerin bulundukların şehrin adını biliyorlardı. Bütün müğrüb şehrin halkı MEM’e yalvarmasına rağmen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] babasının kendisi için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] görevlendirdikleri korumaların yanı sıra kendi atına binerek kale’nin etrafında yüksek duvarın üstünden atlayarak dışarıya çıktı. Mem ardında bir çok insanı yüz üstü bıraktığını iyi biliyordu. Hiç kimse onun bir meçhule gitmesini istemiyorlardı. Bu nedenle babasıyla dargındı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sadece annesiyle vedalaşarak duvarlardan atlayıp sadece adını bildiği ama hangi tarafta olduğunu bilmediği Cizre’yi bulmak için çıkıp gitti. Éhmedé Xané’nin hayal ettiği ve sadece gecenin karanlığında birkaç saat yanında kaldıktan sonra kendisine yüzüğünü hediye ettiği kızın peşinden gitti. Sadece adının Sité ye Zin olduğunu biliyordu. Cizre şehrinde aynı ailenin içinde Sité isminde üç tane vardı. Bütün karışıklığa neden olanda bu isim benzerliği olunca. Ceza da kaçınılmaz oluyordu bu cudi dağın yamacında ki şehirde. Mezopotamya topraklarında hep Béko veya Békolar var olmuşlardır. Mir Sévdin’in oda hizmetleri yapan Béko’nun kızı Dicle suyun kenarında çamaşır (yün) yıkamaya gitmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aynı zamanda MEM yanına uğrayıp sadece gerçek Sité’nin peşinde olduğunu nasıl bulacağını sorulduğunda Béko’nun kızı adım Sité demiş ve aynı anda yakışıklı olan MEM’e aşık olmuştu. Ancak MEM parmağında taşıdığı yüzüğün sahibini bulmanın peşindeydi. Mir Sévdin; Cizre’nin tek hakimi ve saltanat yaşıyordu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak o kadar bilge olmasına rağmen bir çok konuda Béko’nun sözlerini dinliyordu. Dışardan kendisine haberler getirir şehirde olan bitenleri anlatıyordu. Mem’in geldiğini ve kız kardeşi için geldiğini de ilk olarak Béko dan öğrenmişti Mir Sévdin. Ancak soylu bir aileden gelme olduğunu bildiği için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] meclis kararı beklemesini gerektiğini söylediğinde Béko hemen fesatlığa başladığında Mem için fazla bir seçenek yoktu. Béko veya Békoların hakim olduğu bir yerde nasıl aşk galip gelebilir ki. Kabarmış duygularını hiç kimseden saklamıyorlardı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] uğrunda ölünecek sevgiyi bulsa da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kavuşmadıktan sonra yaşamanın ne değeri kalır. Yaşamının ne değeri olabilir ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sevginin değeri olmadığı yerde. Kavuşamayacağın bir sevginin peşinde gitmek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaşarken ölmenin diğer açılımıdır. Ancak bütün aşıklar gibi ne MEM nede ZİN bunu kabul etmediler. Her aşık gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kavuşacağı günü düşünerek hayatında devam etmek istiyorlardı. Hayat hep tesadüflerle görünse de hiçbir şey tesadüf olmadığını her zaman savunmuşumdur. Mem’in Cizre’ye geldiği gün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Béko’nun kızı Sité’nin suyun kenarında çamaşır yıkaması hiçbir zaman bana tesadüf gelmemiştir. Asırlardır Mezopotamya topraklarında astroloji kullanılmış ve yıldız bilimi çok gelişmiş. Her zaman yıldız fallarına inanmışlardır. O gün Mem’in Cizre’ye geleceği bir çok kişi biliyordu. Bilenlerin arasında ne yazık ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Béko olduğu için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] suyun kenarında MEM ile Sité’nin buluşması dahası karşılaşması kaçınılmaz oldu. Dünyada ilk yerleşimlerden biri olarak Mezopotamya kurulduğundan bu güne hep planlar kurulmuş ve biri o planları yok etmek için uğraşmışlardır. Mem aşık olduğu kıza kavuşmanın hayalını planlarken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Béko bunun tam aksini düşünüyordu. Mem ile kızının birleşmesini düşünüyordu. Bunun altında kıskançlığın gerçeği vardı. Cudi dağın eteklerinde telaşlı bir kargaşa sesi duymaya başlamıştı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kara Tajdin evini ataşe vermiş cayır cayır yanıyordu. Kara Tajdin’in hanımı Sité hemen Mir Sévdin’e koştuğunda. Bir çok kişilere göre bu delilik belirtisiydi. MEm Ü Zin’e göre onların kavuşması için yapılmış en büyük fedakarlıktı. Mir Sévdin’e göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] olağan şeydi. Béko’ya göre ise[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gerçek temeli bildiği için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mir Sévdin saraydan ayrılması için bir plandı. Mir Sévdin’e sadece Kara Tajdin’nin çok sinirlendiği ve yanan evi değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hayvanların ağılı olduğunu söylüyordu. Tabii ki Mir Sévdin gerçeği bilmediği için elbette Béko’ya inandı. Béko aceleyle hemen gidip zindanda Mem’e yalandan haber vermesi. Béko da anlamış olmalı ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] artık Mem kızına ait değildir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zin’eye ait olacağını. Ancak bunu içine sindiremedi. Benim olmayacaksa bir başkasının da olmasın düşüncesiyle hemen Mem’e gidip “Zin gelin olup gidiyor”[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demesi MEM’in ölümüne yetiyordu. Ama bu aşk sadece Mem’i götürmedi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zin de sevdiği öldüğünü görünce[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisi de daha fazla dayanmadı. Böyle büyük bir aşka yapılan büyük iftiranın ardında ikisi de öldüler. Ancak bütün bunlara neden olduğunu düşündükleri kişi Béko’yı da ardında yaşatmadılar. Mezopotamya toprakların da sevdiğine kavuşmadığı veya sevdiği bir başkasının olduğu için ölen tek kişi Mem değildir. Ancak Éhmedé Xané bu eseri kaleme aldığından dolayı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] günümüze kadar geldi ve halen de devam ediyor. Daha sonrası da bir başka biri tam anlamıyla esere sadık kalmamakla beraber filmini çekti. Ben de dahil bir çok insan bunun üstüne yazılar yazdı. Ancak var olan bir gerçektir ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] böyle bir aşk yaşanmış ve uğruna ölünecek sevgiyi bulmuşlardı MEM Ü ZİN.
MERT DEMİR.... güneş bana aşkı gösterecek kadar aydınlık olmadı.. ben doğuda aşık olmaktan bile korktum...
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:08 am
Ay-Atam Efsanesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Memlükler döneminde Mısır'da yaşamış olan Türk tarihçisi Aybek üd Devâdârî tarafından kayda geçirilmiş bir Türk efsanesidir. Aybek üd Devâdârî'nin verdiği bilgilere göre bu efsaneyi halk dilinden yazıya aktaran ilk kişi Ulug Han Ata Bitikçi adlı eski bir Türk bilginidir.
Ulug Han Ata Bitigçi'nin içinde Ay-Atam Efsanesi'nin de yer aldığı bir kitabını ele geçiren Cebrail bin Bahteşyu adlı İranlı bir tarihçi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ay-Atam efsanesi'ni Türkçe'den Farça'ya tercüme etmiştir. Bu farça tercümeyi bulan Aybek üd Devâdârî efsaneyi olduğu gibi kendi kitabına aktarmıştır.
Ay-Atam Efsanesi'nin konusu insanoğlunun yaratılışıdır. İnsanın yaratılışını dört unsura (su[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ateş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] toprak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] rüzgar) ve balçığa bağlayan bu efsanede Ön Asya mitolojisinin etkileri görülür. Kimi Türkologlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ulug Han Ata Bitikçi'nin yeni müslüman olmuş bir Türk düşünürü olduğunu düşünmektedirler. Efsanede geçen ve Kara Dağcı adlı bir dağın üzerinde bulunan Ata Mağarası motifi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk mitolojisinin temel motiflerinden biridir. Bozkurt Destanı'nda kurtla yaşayan son Türk çocuğunun kaçıp sığındıkları Turfan'ın kuzeybatısındaki büyük dağ ve dağdaki mağara da böyle bir yerdir. Ergenekon'da da durum böyledir. Nitekim Ay-Atam Efsanesi'nde anlatılan mağara da Kara Dağcı adlı bir dağın üzerinde bulunmaktadır. Büyük Hun ve Kök Türk devletleri zamanında Türkler'in Tanrı'ya tapınmak için bir tür tapınak olarak kullandıkları ata maaraları da kou ile ilgili ve önemlidirler.
İnsanın yaratılışını dört unsur ve balçığa bağlama daha çok Ön Asya mitolojisinin geleneğidir. Ancak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dört unsur inanışı Uygur Türkleri'nde de vardır. Ayrıca efsanenin kişi ve yer adlarının öz Türkçe olması[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ata Mağarası motifinin efsane de önemli bir yer tutması ve dolayısıyla Türkler'in ünlü mağara kültünün efsanede yer alması[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ay-Atam Efsanesi'nin bir Türk efsanesi olduğunu ortaya koyar. Ama efsanenin Ön Asya etkisi taşımasını ve Aybek üd Devâdârî'nin müslüman olması dolayısıyla efsanenin bazı bölümlerini kırpmış ya da müslümanlaştırmış olması ihtimalini göz önünde tutarak efsaneyi incelemek gerekir.
Ay-Atam Efsanesi özetle şöyledir: Çok çok eski çağlarda...
Çok yağmurlar yağdı. Gök delinmiş gibiydi. Dünya sele boğuldu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] her yanı çamurlar kapladı. Çamurlar akan selle yuvarlanarak Kara Dağ'daki bir mağaraya doldular. Mağaranın içindeki kayalar yarıldı. Yarıkların kimileri insanı andırıyordu. Sürüklenen çamurlar bu insan biçimli yarıkları doldurdular.
Aradan çok zaman geçti....
Yarıklardaki balçıklar sular ile benzeşti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hâllodu. Güneş Saratan burcuna gedi ve havalar çok ısındı. Yarıklardaki balçık sular ile pişti. Yarıkların bulunduğu bu mağara tıpkı bir kadın gibiydi. İçi de insanlara can veren bir kadın karnı gibiydi.
Dokuz ay durmadan yel esti....
Su[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ateş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] toprak ve yel[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] insana can vermak için birleştiler. Dokuz ay sonra bir insan çıktı ortaya. Adına Ay-Atam dediler.
Ay-Atam[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gökten indi yere kondu. Bu yerin suyu tatlı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] havası da serindi.
Sonra yine yağmurlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] seller başladı. Mağara yeniden çamurla doldu. Güneş bu kez Sünbüle burcunda durdu. Sünbüle burcundaki güneşin sıcaklığı ile balçıklar sular ile pişti. Bu kez bir hatun kişi çıktı ortaya. Adına Ay-Va dediler.
Ay-Atam ile Ay-Va evlendiler. Kırk çocukları oldu. Bunların yarısı erkek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yarısı da kızdı. Onlar da evlendiler; soyları çoğaldı.
Bir zaman geldi Ay-Atam ile Ay-Va Hatun'un ömürleri doldu; öldüler. Çocukları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ana-babalarını türedikleri mağaraya gömdüler. Mağaranın kapısını altın kapılar ile kapattılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dört bir yanını çiçekle süslediler.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:09 am
Alp Er Tunga Destanı
Sakalar dönemine âit Alp Er Tunga ve şu olmak üzere iki destan tesbit edilmiştir. Alp Er Tunga[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] M.Ö. VII. yüzyılda yaşamış kahraman ve çok sevilen bir Saka hükümdarıdır. Alp Er Tunga Orta Asya'daki bütün Türk boylarını birleştirerek hâkimiyeti altına almış daha sonra Kafkasları aşarak Anadolu Suriye ve Mısır'ı fethetmiş ve Saka devletini kurmuştur. Alp Er Tunga'nın hayatı savaşlarla geçmiştir. Uzun süre mücadele ettiği İranlı Medlerin hükümdarı Keyhusrev 'in davetinde hile ile öldürülmüştür. Alp Er Tunga ile iranlı Med hükümdarları arasındaki bu mücadelelerin hatıraları uzun asırlar hem Türkler hem İranlılar arasında yaşatılmıştır.
Alp Er Tunga[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Asur kaynaklarında Maduva[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Heredot'ta Madyes[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iran ve islâm kaynaklarında Efrasyab adlarıyla anılmaktadır. Orhun Yazıtlarında "Dokuz Oğuzlar" arasında "Er Tunga" adına yapılan "yuğ" merasiminden söz edilmektedir. Turfan şehrinin batısında bulunan "Bezegelik" mabedinin duvarında da Alp Er Tunga'nın kanlı resmi bulunmaktadır. "Divan ü Lügat-it Türk" ün yazarı Kaşgarlı Mahmud'a ve " Kutadgu Bilig" yazarı Yusuf Has Hacip'e göre "Alp Er Tunga" iran destanı "şehname" deki büyük ve efsanevî Turan hükümdarı "Efrasiyab"dır. Divan ü Lûgat-it Türk'de Turan hükümdarlığının merkezi olarak "Kaşgar" şehri gösterilmektedir. islâmiyeti kabul etmiş olan Karahanlı devleti hükümdarları da kendilerinin "Efrasyap" sülalesinden geldiklerine inanmışlar ve bunu ifade etmişlerdir. Moğol tarihçisi Cüveyni de Uygur devletinin hükümdarlarının da Efrasyap soyundan olduğunu yazmaktadır. Şecere-i Terakime'ye göre Selçuklu Sultanları kendilerini Efrasyab soyundan kabul ederlerdi. Rusların Yakut adını verdiği Türk gurup aslında kendilerine Saka dediklerini söylemişlerdir. Tarih içinde kaybolduğunu düşündüğümüz Saka Türklerinin az da olsa bir bölümünün bugün hayatiyetlerini sürdürmeleri pek çok meselenin yeniden araştırılarak doğruların ortaya çıkmasına yardımcı olabilecektir. Tarihçi Mesudî de M.S.7. yüzyılın başındaki Köktürk hakanının "Efrasyab" soyundan olduğunu yazmaktadır. Bütün bu bilgilerden hareketle "Tunga Alp" le ilgili efsanelerin Kök Türklerden önce doğu ve orta Tiyanşan alanında yaşayan Türkler arasında meydana geldiğini ve bu destanın daha sonraları Kök Türk ve Uygurlar arasında yaşayarak devam ettiğini göstermektedir. Alp Er Tunga destanının metni bu güne ulaşamamıştır. Bir kısmından yukarıda bahsettiğimiz kaynaklarda bu değerli Saka hükümdarı ve kahramanı hakkında bilgiler ve bir de sagu (ağıt) tesbit edilmiştir:
Alp Er Tunga Öldü mü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Dünya sahipsiz kaldı mı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Korkak öcünü aldı mı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şimdi yürek yırtılır
Felek yarar gözetti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Gizli tuzak uzattı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Beylerbeyini kaptı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kaçsa nasıl kurtulur
Erler kurt gibi uludular Hıçkırıp yaka yırttılar Acı seslerle bağırdılar Ağlamaktan gözleri kapandı
Beğler atlarını yordular Kaygı onları durdurdu Benizleri yüzleri sarardı Safran sürülmüş gibi oldular Kutadgu Bilig'de "Alp Er Tunga" hakkında şu bilgi verilmektedir: “Eğer dikkat edersen görürsün ki dünya beyleri arasında en iyileri Türk beyleridir. Bu Türk beyleri arasında adı meşhur ikbali açık olanı Tonga Alp Er idi. O yüksek bilgiye ve çok faziletlere sahip idi. Ne seçkin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ne yüksek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ne yiğit adam idi ; zaten âlemde ferasetli insan bu dünyaya hâkim olur”. İranlılar ona Efrasiyap derler; bu Efrasiyap akınlar hazırlayıp ülkeler zaptetmiştir. Dünyaya hâkim olmak ve onu idare etmek için pek çok fazilet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] akıl ve bilgi lâzımdır. İranlılar bunu kitaba geçirmişlerdir. Kitapta olmasa onu kim tanırdı." Bugünkü bilgilerimize göre Alp Er Tunga ile ilgili en geniş bilgi İran destanı şehname'de tesbit edilmiştir. Şehnamenin başlıca konularından biri İran -Turan savaşlarıdır. Bu destana göre en büyük Turan kahramanı önce şehzade sonra hükümdar olan Efrasyap'tır. şehname'deki Alp Er Tunga ile ilgili bilgiler şöyle özetlenebilir: "Turan şehzadesi Efrasyap babasının isteği üzerine İran’a harp açtı. iki ordu Dihistan'da karşılaştılar. Boyu servi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] göğsü ve kolları arslan gibi ve fil kadar kuvvetli olan Efrasyap[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iranlı'ları yendi. iran padişahı Efrasyap'a esir düştü. İran’ın ilk intikamını o zaman İran’a bağlı olan Kabil Padişahı Zal aldı. Zal başarılı olmasına rağmen İran şahının öldürülmesini engelleyemedi. Efrasyab İran’ı ele geçirmek için yeni bir savaş açtı. İran’ın yetiştirdiği en büyük kahramanlardan Zal oğlu Rüstem Efrasyab'ın üzerine yürüdü.. Efrasyab ile Zal oğlu Rüstem arasında bitmez tükenmez savaşlar yapıldı. İran tahtında bulunan Keykâvus[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hem oğlu Siyavuş'u hem de Zal oğlu Rüstem'i darılttı. Siyavuş Efrasyap'a sığındı . Siyavuş'un Turan'da bulunduğu sırada evlendiği Türk beyi Piran'ın kızından bir oğlu oldu. Siyavuş oğluna babası Keyhusrev'in adını verdi. Efrasyab uzun yıllar Turan'da hükümdarlık etti. İran’lalar Siyavuş'un oğlu Keyhusrev'i kaçırarark iran tahtına oturttular. Keyhusrev Zaloğlu Rüstem'le işbirliği yaptı ve Turan ordularını yendi. Keyhusrev ile Efrasyap defalarca savaştılar. Sonunda ordusuz kalan Efrasyap Keyhusrev'in adamları tarafından öldürüldü. Şehnamede Efrasyap adıyla anılan Turan hükümdarı Alp Er Tunga'nın İran hükümdarlarına sık sık yenildiği anlatılmaktadır. Ancak iran Turan savaşlarında iran hükümdarları sürekli değişmiş 140 yıl yaşadığı rivayet edilen Alp Er Tunga ise mücadeleye devam etmiştir. Bu durum Efrasyap'ın başarısız olmadığını gösterir. Gerçek destan metni bulunduğu takdirde bu destanla ilgili daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:09 am
Bozkurt Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bilinen en önemli iki Kök-Türk destanından biridir (ötekisi Ergenekon Destanı'dır; ayrıca Ergenekon Destanı'nın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt Destanı'nın devamı olması güçlü bir olasılıktır). Bu destan bir bakıma Türkler'in soy kütüğü ve var olma öyküsüdür. Ayrıca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk ırkının yeni bir var oluş biçiminde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bilge Kagan'ın Orkun Anıtları'ndaki ünlü vasiyetinin ilk sözleri olan "Ben[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tanrı'nın yarattığı Türk Bilge Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tanrı irâde ettiği için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kaganlık tahtına oturdum." tümcesi ile birlikte düşünülecek olursa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] soy ve ırkın nasıl yüceltilmek istenildiğini de anlatmaktadır. Destan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Bozkurt Destanı'nın iki ayrı söyleniş biçimi vardır. Ama bu iki varyant arasındaki fark azdır ve Çinliler'ce yazıya geçirilirken ad ve sözcüklerin Çince'ye uydurulma gayreti yüzünden ortaya çıkmıştır. Kimi araştırmacılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'le ilgili başka bir kurt efsanesini de katarak bu varyant sayısını üçe çıkarsalar da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aslında onların Bozkurt efsanesinin üçüncü söylenişi dedikleri bu destan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hunlar çağındaki Usun Türkleri'nin bir efsanesidir. Bu efsane[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hunlar ve Kurt adlı bölümde anlatılmıştır. Bozkurt Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Çin'de hüküm sürmüş Chou hanedanının resmi tarihinin 50. bölümünde ve yine Çin hanedanlarından olan Sui sülalesinin resmi tarihinde kayıtlıdır.
Bozkurt'tan türeyiş efsaneleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk mitolojisinin en ileri ve romantik bölümüdür. Türk mitolojisinde genel olarak tüm millet düşmanlarca yok edilir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] geriye yalnızca bir çocuk kalırdı. Türk özelliğini taşıyan birçok efsanede bu motifi bulmak mümkündür. Aşağıda yer verilen Bozkurt Destanı'na göre Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] eskiden Batı Denizi adlı bir yerin batısında oturmakta idiler. Efsanedeki Batı Denizi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Aral Gölü olabilir. Batı Denizi'nin Altay Dağları ya da Tanrı Dağları üzerinde bir göl olması da muhtemeldir. Destandaki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] geriye kalan tek çocuğun kolları ile bacaklarının kesilerek bir bataklığa atılması da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk mitolojisinde önemli bir yer tutar. Bu tür bataklık motifleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hun ve Macar efsanelerinde de vardır.
Türkler'in yeniden türeyişlerini anlatan bir destan olan Bozkurt Destanı'nın özeti aşağıda verilmiştir: "...Türkler'in ilk ataları Batı Denizi'nin batı kıyısında otururlardı. Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Lin ülkesinin ordularınca yenilgiye uğratıldılar. Düşman çerileri bütün Türkleri erkek-kadın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] küçük-büyük demeden öldürdüler. Bu büyük ve acımasız kıyımdan yalnızca 10 yaşlarında bulunan bir oğlan sağ kaldı geriye. Düşman askerleri bu çocuğu da buldular ama onu öldürmediler; bu yaşayan son Türk'ü acılar içinde can versin diye[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kollarını ve bacaklarını keserek bir bataklığa attılar. Düşman hükümdarı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çeri (asker) lerinin son bir Türk'ü sağ olarak bıraktığını öğrendi; hemen buyruk verdi ki bu son Türk de öldürüle[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in kökü tümüyle kazına... Düşman çerileri çocuğu bulmak için yola koyuldular. Fakat dişi bir Bozkurt çıktı ve çocuğu dişleriyle ensesinden kavrayarak kaçırdı; Altay dağlarında izi bulunmaz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ıssız ve her yanı yüksek dağlarla çevrili bir mağaraya götürdü. Mağaranın içinde büyük bir ova vardı. Ova[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] baştan ayağa ot ve çayırlarla kaplıydı; dörtbir yanı sarp dağlarla çevrili idi. Bozkurt burada çocuğun yaralarını yalayıp tımar etti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iyileştirdi; onu sütüyle[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] avladığı hayvanların etiyle besledi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] büyüttü. Sonunda çocuk büyüdü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ergenlik çağına girdi ve Bozkurt ile yaşayan son Türk eri evlendiler. Bu evlilikten 10 çocuk doğdu. Çocuklar büyüdüler; dışarıdan kızlarla evlenerek ürediler. Türkler çoğaldılar ve çevreye yayıldılar. Ordular kurup Lin ülkesine saldırdılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atalarının öcünü aldılar. Yeni bir devlet kurdular[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dört bir yana yeniden egemen oldular. Ve Türk kaganları atalarının anısına hürmeten[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] otağlarının önünde hep kurt başlı bir sancak dalgalandırdılar..." Bu efsaneden anlaşıldığına göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in ilk yurtları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Orta Asya'nın batısına yakın bir yerde idi. Türkler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Turfan'ın kuzey dağlarına daha sonra göçmüşlerdi. Çin tarihlerinin de yazmış olduğu Bozkurt destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] burada bitmektedir. Çinliler daha sonra nelerin olduğunu açık olarak yazmıyorlar. Bu efsanenin son bölümü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı'dır. Ergenekon Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Cengiz Han çağında moğollaştırılmıştır. Ancak bu efsanenin kökleri ve ana motifleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] açıkça Kök Türkler ile ilgilidir. Kök Türk Devleti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] MS 6.yy.dan itibaren bir cihan imparatorluğu olmuş ve 200 yıl yaşamıştır. Böyle büyük ve güçlü bir devletin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ilkel Moğollar'dan bir efsane alıp kökenlerini ona dayandırması mümkün değildir. Ayrıca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ergenekon Destanı'nın ana motiflerinden biri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Demirci'dir. Destanda demirci[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dağda demir madeni bulur ve Türkler bu demir madenini eriterek Bozkurt'un önderliğinde Ergenekon'dan çıkarlar. Unutmamak gerekir ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göktürkler'in ataları da demirci idiler. Onlar en iyi çelikleri işler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başka devletlere silah olarak satarlardı. Göktürkler'in ataları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demir cevherleriyle dolu dağların eteklerinde türemişler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirleri eriterek yeryüzüne çıkmışlardı. Sonradan kendilerinin de demirci olmaları bundan ileri gelmektedir. Oysa Moğollar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demirciliği bilmezlerdi. Cengiz Han zamanında Moğollar'ın yanına gelen bir Çin elçisi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o çağda bile Moğollar'ın ok uçlarını taştan yaptıklarını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demir işlemeyi bilmediklerini belirtir. Moğollar demir işlemeyi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Cengiz Han zamanında Uygur Türkleri'nden öğrenmişlerdir. Ayrıca Bozkurt[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in kutsal hayvanıdır. Moğollar'ın kutsal hayvanı köpektir. Asya Büyük Hun Devleti'nde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bizzat Hun hakanının başkanlık ettiği törenler vardır. Bu törenlerden en önemlisinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] devletin ileri gelenleri toplanarak Ata Mağarası'na giderler ve orada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hakanın başkanlığında dini törenler yapılır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atalara saygı gösterilir. Aynı törenler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göktürk Devleti'nde de yapılagelmiştir. Bu adı geçen Ata Mağarası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt'un Türk gencini düşmandan kaçırıp sakladığı ve Ergenekon'a ulaştırdığı mağaradır. Asıl önemli olan nokta ise[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün milletçe bunlara inanılması ve devletin de bu efsaneye saygı göstermesidir. Yukarıda değinilen konular[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Ergenekon Destanı bölümünde daha geniş olarak anlatılmıştır. Az önce bir özetini vermiş olduğumuz Bozkurt Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk kültürü'ne derinlemesine etki yapmıştır. Bugünkü Moğolistan'ın Bugut mevkiinde bulunmuş olan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 578-580 yıllarından Kök Türkler'den kalma Bugut Anıtı'nın üzerinde elleri kesik bir çocuğa süt emziren bir Bozkurt kabartması vardır. Ayrıca Özbekistan'da çeşitli yerlerde kurda binmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kol ve bacakları kesik insan figürleri bulunmaktadır...
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:10 am
Bugün Orkun ırmağının kıyısında bir kent kalıntısı ile bir saray yıkıntısı vardır ki çok eskiden bu kente Ordu-Balıg denildiği sanılmaktadır. Göç Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu kentteki saray yıkıntısının önünde bulunan anıtlardan birinde yazılıdır. Bu yazıtlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hüseyin Namık Orkun'a göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mogol hanı Ögedey döneminde Çin'den getirilen uzmanlara okutturulup tercüme ettirilmiştir. Göç Destanı'nın Çin ve İran kaynaklarındaki kayıtlara göre iki ayrı söyleniş biçimi vardır. Bu iki ayrı söyleyiş biçimi birbirine ters düşer nitelikte değil birbirini bütünler niteliktedir. İran kaynaklarındaki söyleyiş biçimi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tarihsel bilgilere daha yakındır. Ayrıca İran söyleyişi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Uygurlar'ın maniheizm dinini benimseyişlerini anlatan bir menkıbe niteliğindedir. İran söyleyişi Cüveynî'nin Tarih-i Cihangüşa adlı eserinde yer almaktadır. Destanda adı geçen Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] MS 8. yüzyılda yaşamış bir Uygur kaganıdır. 763 yılında Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mani (Maniheizm) dininin rahiplerini çağırıp onları dinlemiş ve bu dini Uygur Devleti'nin resmi dini olarak kabul etmiştir. Aşağıdaki efsanenin kahramanı olan Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mani dinini benimseyip yayan bu kagandır. Bögü Kagan'ın Mani dinini kabul etmesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göç Destanı'nın İran kaynaklarına göre olan varyantında anlatılmaktadır. Bu bağlamda efsanenin gerek konu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gerekse dayandığı inançlar bakımından Mani dininin ilkelerine dayanması gerekirdi. Ancak durum tam olarak böyle değildir. Göç Destanı'nda Bozkır Kültürü ağır basmış ve efsanenin ana motifleri Orta Asya ögeleri ile donanarak Eski Türk inançları Maniheizm ve Budizm inançlarını adeta efsanenin dışına itmiştir. Türk destanlarının kuruluşunu ve gelişmesini hazırlayan cihan devleti olma ülküsünün Göç Destanı'nda kutsal bir inançla yaşatıldığı görülür. Oguz Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Alp Er Tonga (Afrasyab) ve Ergenekon destanlarında görülen bu ülkünün Göç Destanı'na da işlenmesiyle[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk destanlarının yapı bakımından belirgin bir bütünlük kazandığı görülür. Türk destanlarının ayrı adlarla farklı zamanlarda kurulmuş gibi görünmelerine karşın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] destanların oluşumunda aynı boyların etkili oluşu destanların aynı kaynakta birleştiklerini kanıtlar. Çin ve İran kaynaklarınca bir çok kez sözü edilen Göç Destanı ile ilgili en önemli kaynaklardan biri İranlı tarihçi Cüveynî tarafından yazılmış olan "Tarih-i Cihangüşa" adlı yapıtdır. İkinci önemli kaynak da son Uygur hanlarından Temür Buka (Demir Boğa) adına dikilmiş olan mezar taşı yazıtıdır. Bu yazıtın metni sonradan özet olarak Çin tarihlerine geçmiş ve kimi Avrupalı yazarlar da ikinci elden kaynaklardan bu bilgileri özet olarak aktarmışlardır. Göç Destanı ile Oguz Kagan Destanı Arasındaki Benzerlikler Göç Destanı'nın kahramanı olan Bögü Kagan'ın akınları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Oguz Destanı'nın kahramanı Oguz Kagan'ın seferleriyle benzerlik göstermektedir. Oguz Kagan Destanı'nın islamî söyleyişinde Oguz Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kuzeybatıdaki karanlık ülkelere doğru gittikçe[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başları köpek başına benzeyen İt-Barak adlı bir kavme rastlar. Oguz Kagan Destanı'nın anlatımına göre artık buradan sonra insanoğlunun yaşadığı topraklar bitmekte[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] garip yaratıkların ülkeleri başlamakta idi. Bögü Kagan da akınlarında o denli ilerilere gitmişti ki artık elleri ve ayakları hayvanlarınkine benzeyen insan türlerine rastlamıştı. Göç Destanı'na göre Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tıpkı Oguz Kagan gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hindistan'ı da ele geçirmişti. Ancak Bögü Kagan hakkında destanda geçen bu anlatımlar gerçek tarih olaylarına uygun ifadeler değildir. Büyük olasılıkla[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu efsaneyi yazan/söyleyen Uygurlar'ın elinde Oguz Destanı ya da Oguz Destanı'na benzer bir destan vardı (zaten Oguz Destanı'nın islam öncesine ait versiyonu Uygurlar arasında söylenmekte olup yazılı nüshası Uygurlar'dan günümüze intikal etmiştir). Uygur Türkleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mani dinini kabul edip yayan Bögü Kagan'ı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu eski destana yerleştirmiş ve Göç Destanı'nı yaratmışlardır. Göç Destanı'na göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Balasagun (=Kuz-Balıg) kentini kuran da Bögü Kagan'dır. Ancak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tarihî kaynaklara göre Uygur Devleti'nin egemenliğinin Isıg-Göl'ün batısına geçmediği de bir gerçektir. Reşideddin'in Oguzname'sinde (Farsça Oguz destanı) Türk boylarının nasıl türediği anlatılırken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kıpçak Türkleri'nin türeyişinin bir ağaç aracılığıyla gerçekleştiği hikaye edilir. Oguzname[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kıpçak Türkleri'nin ortaya çıkışını şöyle anlatır: Oguz'un çerilerinden birinin karısı gebe kalmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kocası da savaşta ölmüştü. Bu savaş yerinde kadınların doğum yapması yasaklanmıştı. Yakınlarda içi oyulmuş bir ağaç vardı. Kadın o ağaca gidip çocuğunu doğurdu. Çocuğu Oguz'un yanına getirdiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] durumu ona anlattılar. Oguz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çocuğun adını Kıpçak koydu. Kıpçak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kabuk sözcüğünden çıkmıştır; Türk dilinde içi çürümüş ve oyulmuş ağaca derler. Türkler'in düşüncesine göre Kıpçak boyları bunun neslinden olmuşlardır. J.P.Roux'a göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Reşideddin'in naklettiği Oguz Kagan Destanı'ndaki (Oguzname) ağaç kovuğunda doğum yapan bu kadının çocuğuna Oguz Kagan tarafından Kıpçak adının verilmesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bögü Kagan Efsanesi'nin yani Göç Destanı'nın sonraki bir varyantıdır. Göç Destanı'nda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Oguz Kagan Destanı'nın yapısı ve yaşam anlayışı Bögü Kagan'ın kişiliğinde yaşatılmıştır. Gerçek tarihte Orta Asya'nın dışına çıkmamış olan Uygur kaganları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göç Destanı'nda bir dünya egemeni olarak görülmektedir. Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Oguz Kagan gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün seferlerinden zaferle döner. Oguz Kagan'ın ilahi ışıklar içinde bulup evlendiği kıza karşılık Bögü Kagan'a yedi yıl gelen ve birlikte Kutlu Dağ'a gittikleri ilahi kız aynı kaynaktan gelmekte olup Bozkır inançlarına göre kız biçimini almış yardımcı bir ruhtur. Oguz Kagan Destanı'ndaki Oguz Kagan'ın veziri Uluğ Türk'ün düşüne karşılık[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] benzer biçimde Bögü Kagan ile veziri de bir düş görürler ve bu iki düş de adı geçen kaganların devletlerinin geleceğini etkiler. Yukarıda sayılan bu benzerliklerin sonucu olarak Göç Destanı'nın kuruluşunda Oguz Kagan Destanı'nın etkisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Destanda Asya'ya hatta dünyaya egemen olan bir devlet portresinin çizilmesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Oguz Kagan ve Alp Er Tonga (Afrasyab) destanlarındaki geleneğin ve Türkler'in yaşam anlayışının Göç Destanı'na işlenmiş olmasından ileri gelmektedir. Fakat Göç Destanı ile Oguz Kagan Destanı arasındaki bu benzerliklere karşın Göç Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Oguz Kagan Destanı kadar görkemli bir destan değildir. Aşağıda Göç Destanı'nın iki ayrı söyleyiş biçimine de yer verilmiştir. Önce Çin kaynaklarına göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] daha sonra da İran kaynaklarına göre olan Göç Destanı'nı bulacaksınız.
Çin Kaynaklarına Göre Göç Destanı
Uygur ülkesinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Togla ve Selenge ırmaklarının birleştiği yerde Kumlançu denilen bir tepe vardır. Bu tepenin adına Hulin dağı denirdi. Hulin dağında birbirine çok yakın iki ağaç büyümüştü. Bu ağaçlardan biri kayın ağacı idi. Bir gece[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kayın ağacının üzerine gökten bir mavi ışık düştü. İki ırmak arasında yaşayan kişiler bu ışığı gördüler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ürpererek izlediler. Kutsal bir ışıktı bu; kayın ağacının üzerinde aylar boyu kaldı. Kutsal ışığın kayın ağacının üzerinde kaldığı süre içinde ağacın gövdesi büyüdükçe büyüdü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kabardı. Ağaçtan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çok güzel türküler gelmeğe başladı. Gece oldu mu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ağacın otuz adım ötesine değin bütün çevre ışıklar içinde kalıyordu. Bir gün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ağacın gövdesi birdenbire yarılıverdi. İçinden beş küçük odacık görünümünde beş küçük çadır çıktı. Her odacığın içinde bir çocuk vardı. Çocukların ağızlarının üzerinde asılı birer emzik vardı; onlar bu emziklerden süt emiyorlardı. Işıktan doğmuş olan bu kutsal çocuklara halk ve halkın ileri gelenleri çok büyük saygı gösterdiler. Çocukların en büyüğünün adı Sungur Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ondan sonrakinin Kotur Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üçüncüsünün Tükel Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dördüncüsünün Or Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beşinci ve en küçüğünün adı da Bögü Tigin idi. İnsanlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu beş çocuğu Tanrı'nın gönderdiğine inandılar. İçlerinden birini kagan yapmak istediler. Bögü Tigin ötekilerden daha güzel[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] daha yiğit[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] daha akıllı idi. Halk[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bögü Tigin'in hepsinden üstün olduğunu anladı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu kagan seçti. Bögü Han[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] büyük bir törenle tahta çıktı. Kendisinden sonra gelen otuzdan fazla soyu da Uygurlar'ın başında kaldı. Yıllar yılları kovaladı. Bir gün geldi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yolun Tigin Uygurlar'a kagan oldu. Yolun Kagan'ın Kalı Tigin adında bir oğlu vardı. Yolun Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] oğlu Kalı Tigin'e çin konçuylarından (=prenseslerinden) Kiu-Lien'i eş olarak almayı uygun gördü. Kalı Tigin ile Kiu-Lien evlendiler. Evlilikten sonra Kiu-Lien[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sarayını Kara-Kurum'daki Hatun Dağı'nda kurdu. Hatun Dağı'na "Gök Ruhlarının Dağı" adı da verilirdi. Hatun Dağı'nın çevresinde daha bir çok dağ vardı. Bu dağlardan biri Tanrı Dağı idi. Tanrı Dağı'nın güneyinde de Kutlu Dağ bulunmaktaydı. Kutlu Dağ[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] koca bir kaya parçası idi. Günlerden bir gün Çin elçileri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yanlarında falcılarla birlikte Kiu-Lien'in sarayına geldiler. Çin elçileri ile falcılar aralarında konuşup şöyle dediler.
"Türk ülkesinin tüm varlığı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün mutluluğu Kutlu Dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkler'i yıkmak istiyorsak bu kayayı ellerinden almalıyız." Elçiler aralarında böyle konuşup anlaştıktan sonra Kalı Kagan'a gittiler. Ona dediler ki:
"Siz bizim bir konçuyumuzla evlendiniz. Bizim de sizden bir dileğimiz olacak. Kutlu Dağ'ın taşları sizin saygıdeğer ülkenizce kullanılmamaktadır. Sizin yerinize biz bu taşları değerlendirelim." Yeni kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu isteği yerine getirdiğinde sonucun nereye varacağını düşünemedi; Çinliler'in isteğini kabul etti. Böylece yurdun bir parçası olan kayayı onlara verdi. Oysa Kutlu Dağ kutsal bir kaya idi. Türk ülkesinin mutluluğu bu kayaya bağlıydı; kutsal taş Türk yurdunun bölünmez bütünlüğünü temsil ediyordu. Tılsımlı kaya düşmana verilirse bu bütünlük parçalanacak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in tüm mutluluğu yok olacaktı. Kagan bu kutsal kayayı Çinliler'e verdi. Ama kaya[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kolay kolay sökülüp götürülecek gibi değildi. Bunu gören Çinliler kayanın çevresine odun kömür yığdılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kayayı ateşe vurdular. Kaya iyice kızınca üstüne sirke döküp paramparça ettiler. Her bir parçayı aldılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ülkelerine götürdüler. İşte[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ne olduysa o zaman oldu. Türkeli'nin bütün kurdu kuşu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün hayvanı dile geldi; kendi dillerince kayanın düşmana verilmesine duydukları acıyı anlattılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ağladılar. Yedi gün sonra günahı bağışlanmaz düşüncesiz kagan öldü. Ne var ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kaganın ölümüyle de ülke felaketten kurtulamadı. Bir Çin konçuyu (=prensesi) uğruna çekinilmeden bağışlanan yurdun kayası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkeli'nin felaketine neden oldu. Halk rahat yüzü görmedi. Irmaklar birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buğulaştı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] uçup gitti. Topraklar kurudu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ürün vermez oldu. Yolun Kagan'dan sonra başa geçen kaganlar da arka arkaya öldüler. Günlerden sonra Türk tahtına Bögü Kagan'ın torunlarından biri oturdu. O zaman yurtta canlı-cansız[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] evcil-yaban[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çoluk-çocuk[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] soluk alan-almayan her ne varsa bir ağızdan "Göç!... Göç!..." diye çığrışmağa başladılar. Derinden[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iniltili[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hüzün dolu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] eli böğründe kalmış bir çığrışmaydı bu. İnlemelere yürek dayanmıyordu. Uygurlar bu çığrışmaları bir ilahî buyruk bildiler. Toparlandılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yola koyuldular. Yurtlarını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yuvalarını bırakıp bilinmedik ülkelere göç ettiler. Sonunda adına Turfan denilen bir yere geldiler. Burada sesler kesildi. Uygurlar bu yere kondular[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beş kent kurup yerleştiler. Adını da Beş-Balıg koydular. Burada yaşayıp çoğaldılar.
İran Kaynaklarına Göre Göç Destanı
Uygur ülkesinde Kara-Kurum çaylarından iki ırmak vardır. Bunlardan birine Togla[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birine de Selenge adı verilirdi. Bu sular akarak Kamlançu'da birleşirlerdi. Bu iki ırmağın arasında iki ağaç vardı. Bu ağaçların biri fusuk[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] biri tur ağacı idi. Bunların yaprakları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaz ya da kış olsun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dökülmezdi. Bu iki ağaç[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iki dağın arasında yetişip büyümüştü.
Bir gün bu iki ağacın arasına gökten bir ışık indi. İki yandaki dağlar yavaş yavaş büyümeğe başladı. Halk şaşırmıştı. İçlerinde büyük bir saygı duyarak oraya yaklaştılar. Ağaçların yanına vardıklarında kulaklarına çok tatlı ve güzel ezgiler gelmeğe başladı. Her gece buraya bir ışık inmeğe ve ışığın çevresinde otuz kez şimşek çakmağa başladı. Bir gün insanlar burada ayrı ayrı kurulmuş beş çadır gördüler. Çadırların her birinde bir çocuk oturuyordu. Her çocuğun karşısında da onları doyurmağa yetecek denli süt dolu emzikler asılı idi. Çadırın tabanı baştan ayağa gümüş ile döşenmişti.
Bütün boyların beğleri ve halkı bu garip işi görmek için kalkıp geldiler. Manzarayı görünce saygı ile diz çöktüler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] selam verdiler. Çadırlara girdiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çocukları alıp dışarı çıktılar. Beslenip büyütülmeleri için çocukları süt analarına[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dadılara verdiler. Çocuklar büyüyüp konuşmağa başlayınca Uygurlar'a ana babalarını sordular. Uygurlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o iki ağacı gösterdiler. Çocuklar ağaçları görünce[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir çocuğun babasına gösterdiği saygıyı gösterdiler; ağaçların karşısında diz çöktüler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yeri öptüler. Bunun üzerine ağaçlar dile geldi ve şöyle dedi:
"Güzel huy ve iyi özelliklerle bezenmiş çocuklar böyle olurlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ana babalarına saygı gösterirler. Ömrünüz uzun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] adınız büyük[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ününüz sürekli olsun." Çevrede yaşayan bütün kavimler bu çocuklara hükümdar oğullarıymış gibi saygı gösterdiler. Kente dönünce[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çocukların her birine bir ad koydular. En büyüğünün adı Sungur Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ikincisinin adı Kotur Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üçüncüsünün adı Tükel Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dördüncüsünün adı Or Tigin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beşincisinin adı da Bögü Tigin oldu. Çocukların doğuşundaki kutsal durumu görenler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bunlardan birinin kagan seçilmesi kararına vardılar. Çocuklar arasında Bögü Tigin güzelliği[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] boyu posu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sabrı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iradesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ileri görüşlülüğü bakımından öbürlerinden önde idi. Ayrıca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün milletlerin dillerini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yazılarını biliyordu. Herkes onun kagan seçilmesi kararında birleşti. Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] büyük bir törenle tahta oturdu. Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ülkeyi adaletle yönetmeğe başladı; adamları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] mâiyeti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çerileri (=askerleri)[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] atları gittikçe çoğalmağa başladı. Egemenlik süresi içinde Bögü Kagan'a üç karga yardım etti. Bu kargalar dünyanın bütün dillerini bilmekteydiler. Nerede bir olay olursa Bögü Kagan'a bildirirlerdi. Bir gece Bögü Kagan uyurken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] penceresinin önünde bir kız hayali belirdi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu uyandırdı. Bögü Kagan ürktü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kızı görmemiş gibi davrandı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisini uykuda imiş gibi gösterdi. İkinci gece kız yine geldi. Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yine görmüyormuş gibi yaptı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisini uykuda gösterdi. Sabah oldu. Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] vezirine danıştı. Üçüncü gece kız yine geldi. Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] vezirinin öğüdüne uyarak kızı alıp Ak-Dağ'a gitti. Bögü Kagan ile kız bu dağda gün doğana değin konuştular. Yedi yıl[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] altı ay[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yirmi iki gün her gece kız[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bögü Kagan'a geldi; her gece konuştular. Ayrılacakları gece kız[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bögü Kagan'a şöyle dedi: "Doğudan batıya değin tüm dünya senin buyruğun altına girecektir. İşlerini sıkı tut[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iyi çalış." Ertesi gün Bögü Kagan ordularını topladı. 300.000 çerisini Sungur Tigin'in komutasına verdi; onu Mogol ülkelerine akına gönderdi. 100.000 çerisini Kotur Tigin'in komutasına verdi; onu Tankut ülkesine gönderdi. Tükel Tigin'i Tibet yönüne gönderdi. Kendisi de 300.000 çerisi ile Hıtay'a (=Çin'e) yöneldi. Or Tigin'i ise kendi yerinde kagan vekili olarak bıraktı. Bögü Kagan'ın ordularının hepsi zaferlerle geri döndüler. Getirdikleri mallar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] paralar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ganimetler sayılamayacak kadar çoktu. Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Orkun Irmağı'nın kıyısında Ordu-Balıg adında bir kent kurdurdu; Ordu-Balıg'ı kendine başkent yaptı. Doğudaki bütün ülkeler Bögü Kagan'ın buyruğu altına girdi. Bögü Kagan bir gece bir düş gördü. Düşünde ak giysilere bürünmüş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başında ak bir şerit[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] elinde de çam kozalağı büyüklüğünde Yada taşı olan bir yaşlı kişi vardı. Yaşlı kişi Bögü Kagan'a yaklaştı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yada taşını Bögü Kagan'a verdi ve şöyle dedi:
"Bu taşı saklarsan dünyanın dört bucağını milletinin buyruğu altına alırsın." O gece Bögü Kagan'ın başveziri de aynı düşü görmüştü. Bögü Kagan uyanır uyanmaz ordularını topladı. Batı yönüne sefere çıktı. Gide gide Türkistan'a vardı. Burada çayır çimenle döşenmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gürül gürül akan suları olan bir yere rastladı. Burada oturmağa karar verdi. Balasagun kentini kurdu. Bögü Kagan'ın orduları dört bir yana yayıldılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bütün milletleri egemenlik altına aldılar. Yeryüzünde Türkler'in karşısında duracak kimse kalmadı.Türk orduları o denli ilerlemişlerdi ki acayip biçimli insanlara rastladılar. Bunların elleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ayakları tıpkı hayvanlarınkine benziyordu. Bu yaratıkları görünce artık bundan sonra insanların bulunmadığını anladılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] geri döndüler. Daha sonra Uygurlar'ın buyruğuna giren hükümdarlar birer birer geldiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bögü Kagan'a bağlılıklarını ve saygılarını sundular.Bunlar arasında Hint hükümdarı çok çirkindi. Bunun için Bögü Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu hükümdarı katına kabul etmedi. Bögü Kagan yapılan törenden sonra hükümdarlara[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendi ülkelerine dönmelerini ve kendi bölgelerini yönetmelerini buyurdu. Bu hükümdarların Bögü Kagan'a ne kadar vergi verecekleri de ayrıca bir toplantı ile karar altına alındı. Artık yeryüzü zapt edilmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bögü Kagan'ın karşısında duracak kimse kalmamıştı. Bögü Kagan geri dönmeğe karar verdi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yurduna geldi. O çağda Uygurlar'ın din adamlarına "kam" denilirdi. Kamlar cinlere hükmederler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onlara istediklerini yaptırırlardı. Türkler ile Mogollar kamlara çok önem verirlerdi. Bir işe başlamak için kamlara danışırlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ona göre davranırlardı. Hastalarına da kamlar bakardı. Kamların en güçlü oldukları zaman[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iyi ve kötü ruhlarla bağ kurdukları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onlarla konuştukları günlerdi. Bögü Kagan çağında Uygurlar Çin kaganına elçiler gönderdiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendilerine Nom kitaplarından anlayan ve adlarına Tüvinyan denilen din adamlarını göndermesini istediler. Nom[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Çinliler'in din kitaplarının adıydı. Çinliler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bugün yaşayan bir adamın bin yıl önce de yaşadığına inanırlardı. Çin ülkesinden Nom yöntemlerini bilen kişiler geldiler. Bunlar kamlarla oturup konuştular[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendi din kitaplarını gösterdiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onlarla tartıştılar. Kamlar tartışmayı yitirdi. Bu tartışmadan sonra Uygurlar Çin'den gelen yeni dini kabul ettiler (bu din Maniheizm'dir).
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:10 am
Şu Destanı
Şu Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in en eski destanlarından biridir. Destanın kahramanı olan Şu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bilginlerin tahminlerine göre MÖ dördüncü yüzyılda yaşamış bir Türk kaganıdır. Şu Destanı'nın konusu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Makedonyalı İskender'in Asya içlerine doğru ilerlerken Türkler'le yaptığı savaşlardır (?). Ama[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] türkolog Zeki Velidi Togan'a göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] destanda adı geçen İskender'in Makedonya'lı İskender ile bir ilgisi yoktur ve Şu Destanı'nın konusu Makedonyalı İskender'in istilası değil daha önceki yüzyıllarda oluşmuş bir Aryani istilasıdır. Destanda Türk boylarının oluşumu ve Türkler'in kent yaşamına geçmeğe başlamaları da anlatılmaktadır. Ayrıca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ulusunu bir istiladan korumak için çaba gösteren bir kaganın kaygılarının ince bir biçimde işlenmesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] destana ayrı bir özellik katmaktadır.. Şu Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisinden sonra oluşacak Türk destanlarının ana çizgilerini ve süslemelerini belirlemiştir. Şu Destanı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kimi bilginlere göre Saka Türkleri'nin destanıdır. Şu destanında müzik ve ezgi önemli bir rol oynar; ama bu müzik insan sesine değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sazların sesine dayanır. Destanın kahramanı genç kagan Şu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk destanlarının yerinde durmayan hareketli ve atak yiğitlerinden daha değişik bir yapıdadır. Kagan Şu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beden ve ruh yapısı ile daha çok[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Osmanlı hakanı 3. Selim'i andırır. Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 3. Selim gibi içli[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sanatçı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] düşünceli ve mantıklı bir kimsedir. Sarayının kapısında günde 365 nöbet çalınır. Şu Destanı'nın özeti aşağıda yer almaktadır: Şu Kalesi'ni[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Balasagun yakınlarında genç kagan Şu yaptırmıştı. Kagan Şu'nun sarayı ise Balasagun'da idi. Kalede ve Balasagun'da çok güçlü bir ordu bulunuyordu. Balasagun kenti çok zengindi. Şu Kagan'ın sarayının önünde ordu beğleri için her gün 365 nöbet vurulurdu. Bu sırada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zülkarneyn (İskender) doğu seferine çıkmış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ön Asya'dan İran içlerine kadar önüne çıkan tüm orduları yenmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ülkeleri işgal etmişti. Zülkarneyn[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Semerkand'a değin ilerlemiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk illerine yaklaşmışt Şu Kagan'ın gözcüleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zülkarneyn'in Balasagun'a ve Şu Kalesi'ne yaklaştığını bildirdiler. Gözcüler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şu Kagan'a şöyle dediler:
''Zülkarneyn denilen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gün batısından kopup gelen bir kıral ordusuyla bize yaklaşmaktadır. Önüne çıkan orduları dize getirmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yerle bir etmiştir. Bize ne buyurursun? Onunla savaşalım mı?'' Genç kagan Şu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] habercilerin sözlerini dinlemez gibi göründü. Çünkü daha önceden[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] en güvendiği yiğitlerden kırk kişiyi seçmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsinler diye göndermişti. Yiğitler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kimseye görünmeden gizlice giderek Hucend kıyılarına yerleştikleri için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ordu habercileri durumu bilmiyorlardı. Getirdikleri kötü haberden Şu Kagan'ın kaygılanmamasına[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kılını bile kıpırdatmamasına şaşırdılar. Şu Kagan gönlü ise rahattı.
Şu Kagan'ın gümüşten bir havuzu vardı. Havuzu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] işten anlayan ustalara yaptırmıştı. Havuz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] istenildiğinde taşınabiliyordu. Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] savaşa bile gitse gümüş havuzunu yanına alırdı. Konakladığı yerlerde içine su doldurtur[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] su dolu bu gümüş havuza kazlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ördekler salar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onlara bakardı. Kazların[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini seyretmek kendisini dinledirir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dinlenirken de ulusunun geleceği ile[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sefer ve savaşlar ile ilgili tasarılar hazırlardı. Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] haberciler geldikleri sırada yine gümüş havuzda yüzen kazları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ördekleri seyrederek dinleniyordu. Habercilerin:
''Ne buyruk verirsin kaganım? Zülkarneyn ile savaşa tutuşalım mı?''
Diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu ve havuzda yüzen kazlar ile ördekleri gösterek şöyle dedi:
''Bakın. Görüyor musunuz... Kazlarla ördekler suda ne güzel yüzüyor[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar?''
Haberciler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kaganlarının bu biçimde konuşmasını garip karşıladılar. Ona kuşku ile baktılar. ''Herhalde kaganımızın hiç bir hazırlığı yok. Onun için ne yapacağını bilemiyor'' diye düşündüler. O sırada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zülkarneyn'in ordusu Hucend Irmağı'nı geçmişti. vakit gece yarısına geliyordu. Hucend Irmağı kıyılarında gözcülük yapan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şu Kagan'ın kırk yiğidi atlanıp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yıldırım gibi Şu Kalesi'ne geldiler. Şu Kagan'ın katına varıp Zülkarneyn'in Hucend Suyu'nu geçtiğini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Balasagun yolunda ilerlediğini bildirdiler. Daha önceki habercilerin sözlerini dinlerken kılı kıpırdamayan Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kırk yiğidin sözleri üzerine hemen göç davulunun çalınmasını buyurdu. Davulun çalınması ile birlikte doğuya doğru hızla yola koyuldular. Bu durum halkı şaşırttı. Gündüzün hazırlık yapılmadan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gece vakti göçün başlamasından korktular. Ellerine ne geçtiyse toplayıp bulabildikleri atlara atlayan millet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kaganla birlikte yola düştü. Gün doğarken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kentte kimse kalmamıştı. Yalnızca bomboş ve düz bir ova görünüyordu.
Bütün millet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şu Kagan'ın ardından gitmişti. Ancak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] binecek bir şey bulamayan yirmi iki kişi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şu Kalesi'nde kalmıştı. Bunlar ne yapacaklarını düşünürlerken yanlarına iki kişi daha geldi. Bu iki kişi kap kacaklarını toplayıp sırtlarına vurmuşlardı. Yorgundular. Fakat[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] pek duracağa benzemiyorlardı. Önceki yirmi iki kişi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendileri gibi kalede kalıp beklemelerini söylediler.
''Zülkarneyn denilen her kim ise[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] burada uzun süre kalamaz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] geldiği gibi geri dönüp gider. Burası bizim yurdumuz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yine bize kalır.'' dediler.
İşte bu yüzden[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu iki kişinin adı Kalaç olarak kaldı. Bu iki kişiden olan çocuklar ile torunları de Kalacı adıyla anıldılar. Ama bu iki kişi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yirmi iki kişinin sözlerini dinlemeyerek onları bırakıp gittikleri için Zülkarneyn'in geldiğini görmediler.
Zülkarneyn gelip de kalede kalan uzun saçlı yirmi iki kişiyi görünce ''Türk mânend'' dedi. Bu söz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ''Türk'e benziyorlar'' anlamına geliyordu. Bu yüzden[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yirmi iki kişinin soylarının adı da Türkman (Türkmen) olarak kaldı. Giden iki kişi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gittikleri için tam anlamıyla Türkmen sayılmadılar. Böylece oluşan yirmi dört boydan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yirmi ikisi Türkmen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] öteki ikisi de Kalaç diye bilindi.
Bu olaylar olurkan Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ordusu ve yanındakilerle birlikte Çin sınırına değin ilerlemişti. Çin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] artık Zülkarneyn'i karşılayabilecek durumda olduğuna[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu asıl merkezinden çok uzaklara çektiğine karar verdi. Çünkü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendi soydaşları arasında bulunduğu için Zülkarneyn'den daha güçlü durumua gelmişti. Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çerilerinin en gençlerini ayırdı; onları Zülkarneyn'in üzerine yollamayı düşündü. Veziri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gidecek olanların tümünün genç olduğunu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] deneyimlerinin bulunmadığını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başaramazlarsa işin kötüye varacağını söyledi. Şu Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] vezirine hak verdi. Yaşlı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] deneyimli bir subaşını çerileriyle birlikte gönderdi.Şu Kagan'ın çerileri bir zaman sonra Zülkarneyn'in öncü birlikleriyle karşılaştılar. Türk çerileri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zülkarneyn'in öncü birliklerine bir gece baskını yaptılar. Baskın çok kanlı oldu. Bir ölüm kalım savaşı yapıldı. Zülkarneyn'in öncü birlikleri bozguna uğradılar. Türk erlerinden biri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Zülkarneyn'in çerilerinden birini tek kılıç vuruşuyla ikiye böldü. Çerinin kemerine bağladığı altın torbası parçalandı; içindeki altınlar yere saçıldı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çerinin kanıyla kızıla bulandı. Ertesi gün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gün ışıkları bu kanlı altınları parlattı. Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp ''Altın kan! Altın kan!'' diye bağrıştılar. O günden sonra[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu baskının yapıldığı yerin yakınında bulunan dağa Altın Kan (Altun Han) dendi.
Baskından sonra Şu Kagan ile Zülkarneyn daha savaşmadılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] barış yaptılar. Barış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iki taraf içinde iyi sonuçlar doğurdu. Burada bir çok kent kurulmağa başlandı. Uygur Türkleri ile öteki Türk boyları bu kentlere yerleştiler. Şu Kagan da Balasagun'a döndü. Şu Kalesi'ni sağlamlaştırdı. Balasagun kentinin geliştirdi. En sonunda da kaleye bir tılsım koydu. Bu öyle bir tılsımdı ki dörtbir yanda duyuldu. Leylekler kente dek geldiklerinde tılsım yüzünden daha uzağa uçamadılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kenti aşamadılar.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:11 am
Türeyiş Destanı
Asya Büyük Hun Devleti ile Kök Türk Devleti arasındaki dönemde Orta Asya'da yaşayan Türkler'e Çinliler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Kao-çı derlerdi. "Kao-çı" sözü Çince'de "yüksek tekerlekli arabası olan" demektir. Kao-çı'lara Çinliler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]T'ieh-le adını da verirlerdi. T'ieh-le kelimesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkçe Töles sözünün Çin ağzına uydurulmuş biçimidir. Töles Türkleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kök Türk Devleti'nin çekirdeğini oluşturan Türk boyudur. Çin kaynaklarına göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tölesler'in (ve öteki Türkler'in) türküleri kurt ulumasını andırırdı; çünkü yine aynı kaynaklara göre onların ataları kurt idi. Çinlilerin sözünü ettikleri kurt ulumasına benzeyen türküler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türkler'in zamanımızda da söylemekte olduğu "uzun hava[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bozlak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] maya" türündeki halk ezgileri olsa gerektir. Kimi kaynaklar Töles ve Kao-çı kelimelerini yalnızca Uygur Türkleri ile özdeşleştirirler. Ama yukarıda da belirtildiği gibi Töles adı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Büyük Hun Devleti ile Kök Türk Devleti arasındaki dönemde Türkler'e verilmiş ortak bir addır. Dolayısıyla Tölesler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Uygur Türkleri'nin ataları olduğu gibi Oguz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Karluk[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kıpçak vs bütün Türk boylarının da atalarıdır. Ayrıca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tarihi araştırmalara göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Uygurlar ile Oguzlar aynı boy kökeninden gelirler. İleriki dönemlerde Uygur ve Oguz diye ikiye ayrılmışlardır. Zaten[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk topluluklarına bir bakıldığında tip bakımından Oguzlar (bugünkü Türkmenler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dolayısıyla Azeriler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Anadolu Türkleri ve öteki Ön Asya Türkleri) ile Uygurlar'ın birbirlerine çok yakın oldukları görülür. Ayrıca eski tarihi kayıtlarda Oguz ve Uygur adlarının hep birlikte yer aldığı görülür (Tokuz Oguz-On Uygur). Bunun yanında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Eski Türkler'in boy adları sistemi ile bizim zihnimizdeki ad kavramını birbirine karıştırmamak gerekir. Eski Türkler'de boy adları geleneksel ve kalıcı değildi; izafi bir nitelik taşırdı. Türk boyları tek bir boy çatısı altında bir bodun olarak birleşirler ve yeni bir adla ortaya çıkarak bir devlet ya da siyasi bir oluşum kurarlardı. Zamanla bu siyasi oluşum dağılır ve oluşumu oluşturan boylar yeni bir adla ortaya çıkarak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir başka siyasi oluşum kurarlardı. Bu hal[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] böylece devam ederdi. Yani boy adları geçici ve izafi idi. Zaten[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bunun aksi iddia edilecek olursa her Türk devletinin yıkılışında ve her boy oluşumunun dağılışında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu halkların ortadan yok olduklarını kabul etmek gerekir. E bu adamları uzaylılar da kaçırmadığına göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tarihte rastlanan Ting-Ling[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Töles[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türgiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Usun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hun[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Abar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Sabar.....vs gibi Türk boyları nereye gittiler. Yanıtı çok basit; uğradıkları bir yıkım (savaş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] baskın[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kıyım[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] göç vb) ya da siyasi dağılmadan sonra yeni bir ad ve yeni bir oluşumla yeniden tarih sahnesine çıktılar. Sonradan Kök Türk ve Uygur devletlerini kuracak olan Töles adındaki bu Türk topluluklarının en yakın komşuları olan Çinlilerin kaynakları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onların kökenlerini kurda bağlayan bir efsane Saptamış ve tarih kayıtlarına geçirmişlerdir. Şimdi bu efsaneyi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yukarıdaki bilgilerin ışığında gözden geçirelim: Hun kaganlarından birinin çok akıllı iki kızı vardı. Bu kızlar çok akılı ve çok güzel idiler. Kızlar o denli akıllı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o denli iyilerdi ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] babaları şöyle bir karara vardı:
"Ben bu kızları kendim evlendiremem. Bunlar o denli iyiler ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o denli akıllılar ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu kızları ancak Tanrı evlendirir."
Kagan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kızlarını ülkesinin en kuzey ucunda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kişi ayağı değmeyen bir yere götürüp yüksek bir dağın başına koydu. Kızlar bu tepede bekleye durdular. Aradan epey zaman geçti. Bir zaman sonra[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tepenin çevresinde yaşlı ve erkek bir Bozkurt göründü. Kurt[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tepenin çevresinde dolaşmağa başladı ama kızların yanına gitmedi. Kızlardan küçük olanı bu durumu görünce kardeşine:
"İşte bu kurdu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ikimizden birinin evlenmesi için Tanrı gönderdi" dedi ve kurdun yanına doğru gitti. Kardeşi gitme dedi ise de onu dinlemedi. Tepeden inerek kurtla evlendi. Bu evlenmeden birçok çocuk doğdu. Bunlara Tokuz Oguz-On Uygur (Dokuz Oğuz-On Uygur) denildi. Bu çocukların sesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bozkurt sesine benzerdi. Çocuklar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birer Bozkurt ruhu taşıyarak çoğaldılar. Ve Tölesler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu kız ile kurdun soyundan türediler... Dikkat edilirse buradaki kurt[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] erkektir. Öteki Kök Türk efsanelerinde ise kurt[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dişidir. Bununla birlikte[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Oguz Kagan Destanı'ndaki kurt da erkektir. Çin kaynakları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hükümdarın kızlarını bıraktığı yerden "tepe" diye bahsetmektedir. Eski Türkler'de "Kutsal Dağ" ve "Gök Dağı" inancı büyük bir yer tutardı. Ergenekon da böyle kutsal bir dağın ardındaki yurdun adıdır.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:11 am
Türk mitolojisinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tufan ile ilgili örnekler Altay Türkleri'nin efsanelerinde yaşamaktadır. Altay Türkleri'nde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tufan efsanesinin bir kaç söyleyişi vardır. Aşağıda bu söyleyişlerden birine yer verilmiştir. Aşağıda yer alan ve U. Harva Holmberg tarafından nakledilen Altay Tufan Efsanesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İslam ve Hıristiyan dünyasının Nuh Tufanı anlatılarına oldukça benzemektedir.
Altay Tufan Efsanesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] özetle şöyledir: Sel bütün yeri kapladığında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tengiz (=Deniz) yerin üzerinde efendi idi. Tengiz'in yönetimi altında Nama adında iyi bir erkek yaşardı. Nama'nın Sozun Uul[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Sar Uul ve Balık adlarında üç oğlu vardı. Ülgen (Tanrı)[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Nama'ya bir kerep (=tahta sandık) yapmasını buyurdu.
Nama[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sandığın yapılması işini üç oğluna bıraktı. Oğulları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kerepi bir dağ üzerinde yaptılar. Kerep yapıldıktan sonra Nama[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu her biri ¤¤¤¤en kulaç olan sekiz halatla köşelerinden yere bağlamalarını söyledi. Böylece su ¤¤¤¤en kulaç yükseldiğinde durum anlaşılacaktı. Bundan sonra Nama[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ailesi ile çeşitli hayvanları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kuşları alarak kerepe girdi. Yeryüzünü sisler kapladı. Dünya korkunç bir karanlığa gömüldü. Yerin altından[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ırmaklardan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] denizlerden sular fışkırdı. Gökten sağanaklar boşandı. Yedi gün sonra yere bağlanan halatlar koptu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kerep yüzmeğe başladı; suyun ¤¤¤¤en kulaç yükseldiği anlaşıldı. Yedi gün daha geçti. Nama en büyük oğluna kerepin penceresini açmasını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çevreye bakmasını söyledi. Sozun Uul bütün yönlere baktı. Sonra şöyle dedi:
"Her şey suların altına batmış. Yalnızca dağların dorukları görünüyor."
Daha sonra Nama da baktı. O da "Gökyüzü ile sular dışında bir nesne görünmüyor" dedi. Kerep sonunda sekiz dağın birbirine yaklaştığı yerde durdu. Çomoday ve Tuluttu dağlarında karaya oturdu. Nama pencereyi açtı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kuzgunu serbest bıraktı. Kuzgun geri dönmedi. İkinci gün kargayı gönderdi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üçüncü gün saksağanı gönderdi. Hiçbiri geri gelmedi. Dördüncü gün bir güvercin gönderdi. Güvercin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gagasında bir ince dalla geri döndü. Nama bu kuştan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] öteki kuşların niçin geri gelmediğini öğrendi. Onlar sırasıyla geyik[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] köpek ve at leşi yemek üzere gittikleri yerde kalmışlardı. Nama bunu duyunca öfkelendi.
"Onlar şimdi ne yapıyorsa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dünyanın sonuna değin onu yapmağa devam etsinler" dedi. Efsanenin devamında Nama yaşlandığı zaman[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kurtardığı canlıları öldürmesi için kendisini kışkırtan karısını öldürür. Oğlu Sozun Uul'u yanına alarak cennete (göğe) çıkar. Daha sonra orada beş yıldızlı bir yıldız kümesine dönüşür. Holmberg'in düşüncesine göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tufan kahramanları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yayık Han'a dönüşmüştür. Yayık Han[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Altay Türkleri'ne göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] insanları koruyan ve yaşam veren bir ruhtur. Ayrıca insanlarla Ülgen (Tanrı) arasında elçilik yapar.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:11 am
Destan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ‘çok eski zamanlarda’[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Niederland’da geçer. O zamanlar güçlü kral Siegmund’un krallık zamanına denk gelmektedir. Kraliçe ise güzel Siegelinde’dir. Destanın en önemli kahramanı Siegmund ve Siegelinde’nin oğulları Siegfried’dir. Siegfried daha genç yaşlarında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] maceralara atılmak için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] babasının şatosunu terk ederek yollara düşer. Kılıcı olmadığı için elinde bir sopa ile köyleri kentleri dolaşır durur. Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kılıç sahibi olabilmek için onun yanında çalışmak istediğini söyler. Mimir adındaki demirci bu teklifi kabul ederek ona yatacak yer ve yiyecek verir. Ertesi gün de yeni çırağının bu işi yapıp yapamayacağını sınamak için onu ocağın başına götürür ve eline en ağır çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] örs toprağa gömülür[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] demir parçaları etrafa saçılır. Buna kızan Mimir Siegfried’i kulağından tutunca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Siegfried dayanamaz ve onu yere fırlatır. Bu yeni çırağından nasıl kurtulacağını bilemeyen Mimir yeni bir yol denemeye karar verir. Siegfried’i çağırır ve ondan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ormanın öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister. Bunu söylerken yolu üzerindeki ejderhanın Siegfried’i öldüreceğini ummaktadır. Siegfried kendine yaptığı kılıcı alır ve yola koyulur . Tam kayalığın önünden geçerken ejderha saldırır. Siegfried bu saldırıdan çevikliği sayesinde kurtulur ve önüne ilk gelen ağacı sökerek canavarın kafasına fırlatır. Ağacı kökleri canavarı sarınca[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bundan yararlanan Siegfried diğer ağaçları da onun üzerine fırlatır. Daha sonra bunları tutuşturarak ejderhayı yakar. Ejderha yanarken bedeninden bir yağ akmaya başlar. Bu akan yağ dereciğine parmağını sokan Siegfried parmağının ‘boynuz’ gibi sertleştiğini görür. Bunun üzerine üstündekileri çıkartarak bu yağ ile bütün vücudunu yıkar. Siegfried bu işi yaparken bir ıhlamur ağacı altında durmaktadır ve ağaçtan bir yaprak sırtına[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iki omzunun arasına düşerek oranın bu yağ ile yıkanmasını engeller. İşte bu yaprağın dışında kalan hiç bir yere silah işlemeyecektir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] fakat Siegfried’in vücudunun da yara alabileceği tek yer burası olacaktır.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kömürcünün yanına varan Siegfried[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ona[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Mimir ve arkadaşlarının daha önce sözünü ettikleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ağızından ateşler saçan ve üzeri pullarla kaplı olan ejderhayı sorar. Kömürcü canavarın nerede olduğunu gösterir. Artık Siegfried’i başka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Siegfried ejderhanın bulunduğu Nibelungen ülkesine varır. Burada Schilbung ve Niblung adında iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara bağlı savaşçılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler. Siegfried[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] şehrin girişine geldiğinde ejderha ile karşılaşır. Dövüşmeye başlarlar. Ejderha ağızından ateşler çıkartarak Siegfried’e saldırmaktadır. Sonunda Siegfried canavarı öldürmeyi başarır. Canavarın attığı korkunç çığlığı duyan Schilbung ve Niblung saklandıkları yerden çıkarlar . Korkunç canavarı öldüren kahramanı tebrik ederler ve ondan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hazineyi aralarında paylaştırmasını isterler. Bunun karşılığında ona bütün kılıçların en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Siegfried krallar arasında paylaştırır. Fakat hırstan gözü dönmüş krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaşçıları toplayarak Siegfried’e saldırırlar. Yapılan dövüş sonrası Siegfried iki kralı ve beş yüz kadar savaşçıyı öldürür. O anda dövüş alanına Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen kralların intikamını almak için Siegfried’e saldıran Alberic onu uğraştırsa da sonunda yenilir ve onun vasalı olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaşçıları da and içerek Siegfried’in hükmü altına girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuştur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taşlı bir yüzük alır. Alberic[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]bu yüzüğün uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu engellemeye çalışır. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüğü parmağına takar . Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunması için Tarnkappe’yi verir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Siegfried’in bundan sonra gideceği yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koşar. Bunlardan birinde Danimarka kralı ona Grani adında bir at hediye eder. Siegfried’in yolu İzlanda’ya kadar düşer. Burada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir dağın tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateş görür. Dağa çıkar ve Grani alevlerin arasından atlamayı başarır. Alevlerin arasında bir şato bulunmaktadır. Siegfried şatonun içine girdiğinde içeride[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] zırhlar içinde uyumakta olan bir genç kız ile karşılaşır. Zırhları çıkartır ve genç kızı dudaklarından öper. Bunun üzerine genç kız uyanır ve kendine geldiğinde hikayesini anlatmaya başlar. Adı Brunehild’dir . Wodan’ın Walkyri’lerinden biri iken ona karşı geldiği için Wodan onu değneği ile uyutmuş ve bu şatoya koymuştur. Siegfried onu kurtarana kadar da uyumuştur. Siegfried bir kaç gün şatoda kaldıktan sonra Brunehild ile vedalaşır ve parmağındaki yüzüğü ona bırakarak ayrılır. Siegfried sonunda babasının şatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oğullarının dönüşünden çok mutlu olmuşlardır ve bu Niederland’da ve başkent Xanten’de törenlerle kutlanır. Her yerden gelen şarkıcılar Siegfried’in kahramanlıklarını şarkılarla anlatırlar.Şarkıcılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bunun yanında Burgond kralı Gunther[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] güzel kardeşi prenses Krimehild ve sadık vasalleri Hagen hakkında da şarkılar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanları tanıma arzusu ile dolar. Şenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babası önce razı olmasa da daha sonra oğlunun yanına on iki şövalye alıp gitmesi koşulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaşarak ayrılır. Burgond’ların ülkesinde kral Gunther’in kardeşi Krimehild’in güzelliği dillere destandı . Krimehild kral Gunther’in ve ve diğer iki erkek kardeşi Gernot ve Giselher’in koruması altında büyümüştü. Krimehild bir gece rüyasında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendi yetiştirdiği şahinlerden birinin iki kartal tarafından boğulduğunu görmüştü . Bu rüyayı annesi Ute’ye açtığında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] annesi rüyasında gördüğü şahinin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] en mutlu anında kaybedeceği kocası olduğunu söylemişti. Genç kız da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiş ve bütün taliplerini geri çevirmişti. Siegfried on iki şövalye ile birlikte Burgondlar’ın ülkesine varır. Onları gören Gunther[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gelenlerin soylu kişiler olduğunu anlayarak hemen karşılanmalarını buyurur. Siegfried’i hiç görmemiş olmasına rağmen kahramanlıklarını bilen Hagen konuklarını büyük saygı ile karşılar. Siegfried önce dövüşmeyi düşünürse de onların bu konuksever davranışları karşısında dayanamaz ve konukları olmayı kabul eder . Siegfried’in konukluğu bir sene sürmüştür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiştir. Fakat Krimehild gizlice savaş oyunlarını seyretmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Siegfried’i görmüş ve kalbi onun sevgisi ile dolmuştu. Bu arada Saxonlar’ın ve Danimarka’nın kralları Burgondlar’a karşı savaş açarlar. Siegfried bu savaşta Burgondlar’ın yanında savaşır ve iki düşman kralı da esir etmeyi başarır. Haberciler Siegfried’in başarılarını bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandırır. Gunther bu zaferi kutlamak için büyük şenlikler düzenler. İşte bu şenlikler sırasında Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiğinde Siegfried onu karşılar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] elini uzatır Siegfried onunla beraberken hiç duymadığı duyguları tadacaktır. Krimehild’i hiç bir zaman elde edemeyeceğini düşünerek umutsuzluğa kapılan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafından caydırılarak kalmaya karar verir. Şölenlerden birinde bir şarkıcı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir adada yaşayan güzel bir prensesin şarkısını söylemektedir. Ada İzlanda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaş oyunlarına davet ediyor[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] rakip olarak da kendisi karşılarına çıkıyordu. Brunehild en cesurlarını dahi yeniyor[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] oyunlardan kaçanları öldürüyordu. Gunther bunları duyunca İzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanıyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalışsa da başaramaz ve Gunther’in ricası üzerine onunla gitmeye razı olur . Tek koşulu vardır ; Krimehild’i eş olarak alacaktır. Gunther kabul eder. Gunther ve Siegfried yanlarına Hagen’i ve kardeşi Dankwart’ı alarak yola çıkarlar. On ikinci günün sabahı Brunehild’in şatosuna varırlar. Brunehild onları kabul eder. Savaş oyunları başladığında ise bir oyun oynarlar ; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardım edip onun kazanmasını sağlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanır. Gunther ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde coşkuyla karşılanırlar. Siegfried Gunther’e verdiği sözü hatırlatır. Gunther kızkardeşine sorar . Krimehild Gunther ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok ağır gelir ve ağlamaya başlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layık görmediğini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiğini söyler. Gunther ise kararlıdır. Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarına çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hatta onu havaya kaldırarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doğru Brunehild acıyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip olması yine Tarnkappe ‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiği yüzüğü de alır ve döndüğünde Krimehild’e verir. Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasının ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallığını oğlu Siegfried’e bırakır. Siegfried’in hükümdarlığı on seneyi tamamlamıştır. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adını Gunther koyarlar. Aynı şekilde Gunther ve Brunehild de oğullarının adını Siegfried koyarlar. Nibelungenlied Destanı Gunther ile Brunehild Worms’da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaşamaktadırlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onları çağırmasını söyler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çünkü Siegfried hala onun vasalıdır ve çağırılınca gelmek zorundadır. Gunther buna karşı çıkar ve onları ancak dostları olarak davet edeceğini söyler. Siegfried bu daveti kabul eder ve bin şövalye ile yola çıkarlar. Worms’a vardıklarında Gunther onları sevinçle karşılar. On gün sakin geçer. On birinci gün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] savaş oyunları tertip edilir . İki kraliçe[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Brunehild ve Krimehild yanyana otururlar. Her ikisi de kocalarını övmeye başlarlar. Fakat övmeyle başlayan tartışma şiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varır. Dayanamayan Krimehild gerçeği söyler ; her şeyi yapan Gunther değil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O zaman Krimehild kanıt olarak yüzüğü gösterir. Brunehild yıkılmıştır. Olayı öğrenen Hagen intikam alacağına yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karşı çıkan Gunther sonunda razı olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler. Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarının saldırıya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çıkmaya karar verir. Hazırlıklar tamamlandığında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hagen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Krimehild’e giderek nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Krimehild Hagen’den kocasını korumasını ister . Siegfried ancak iki omuzunun arasından yaralanabilmektedir; eğer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacına ulaşmıştır. Tam sefere çıkacakları zaman yine aynı haberciler gelerek barış yapıldığını bildirirler. Bunun üzerine savaşa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler. Krimehild kocasını engellemeye çalışır. Gece rüyasında iki yaban domuzunun onu takip ettiğini gördüğünü ve çiçeklerin de kan kırmızısı olduğunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çıkar. Av sırasında bir kaynağın yanına gelirler. Siegfried Hagen ile yarışarak kaynağa daha önce varır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] su içmek için silahlarını çıkartır. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eğilir. İşte tam o anda Hagen mızrağını alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde işli haçın üstüne[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yani Siegfried’e silah işleyebilecek tek yere fırlatır. Bir anda neye uğradığını şaşıran Siegfried silahlarını arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiştir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanır. Herkes onun yanına gelir. Gunther gözyaşı dökecekken Siegfried onu engeller ve bu işi yapanın böyle davranmaması gerektiğini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu öldürmekle kendi sonlarını hazırladıklarını söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kırmızısına boyanmışlardır. Hagen Siegfried’in cesedini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kilise dönüşü bulsun diye Krimehild’in kapısına taşır. Uşaklardan biri cesedi görerek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kirmehild’in kapısında bir şövalye cesedi olduğunu söyler. Krimehild onun kim olduğunu anlar ve ağızından kanlar akarak yere yığılır. Ayıldığında bu işi kimin yaptığını tahmin etmektedir. Gunther’in bu işi haydutların yaptığını söylemesine rağmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanına yaklaşarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaştığında bir şey olmaz fakat Hagen yaklaştığında yaralardan kan akmaya başlar. Krimehilde kocasının cesedi başında üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtırır. Siegfried’in başını kaldırır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dudaklarından son bir kere öper. Gözlerinden kanlı yaşlar akmaktadır. Daha sonra da bayılır kalır. Krimehild[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kendisine katedralin yanında bir yer yaptırır. Her gün kocasının mezarına ağlamaya gitmektedir. Dört yıl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuşmaz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düşlemektedir. En sonunda Krimehild’i razı ederek hazineyi getirir. Krimehild[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hazine gelince[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] herkese dağıtmaya başlar. Krimehild’in çok fazla yandaş kazancağından korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alırlar. Gernot[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atılması gerektiğini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battığı yeri bilen tek kişi olduğu için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir gün onu yerinden çıkarmayı ummaktadır. Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiştir.Bu arada Hun kralı Etzel’in de karısı ölmüştür. Etzel’e eş olarak Krimehild’i almalarını söylerler. Etzel de sadık Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir. Gunther ve kardeşleri bu teklifi memnuniyetle karşılarlar. Buna bir tek Hagen karşı çıkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadır. Krimehild önceleri bu teklife karşı çıkmasına rağmen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Siegfried’in öcünü alabilmek amacı ile kabul eder ve kendine sadık olan Eckewert[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beş yüz şövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doğru yola çıkar. Düğün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallık merkezi Etzelbourg’a varırlar. Aradan yedi yıl geçmiştir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiştir. Fakat herşeye rağmen Krimehild’in içindeki intikam ateşi sönmemiştir. Bir gün kralın yanına gelir ve ailesini görmek istediğini söyler. Krimehild’in oynamak istediği oyunu anlamayan Etzel bu isteği kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çıkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediğini söyler. Haber Worms’a ulaştığında Hagen tuzağı anlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeşlerinin kararlılıkları karşısında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hagen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] korkak durumuna düşmemek için[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gitmeyi kabul eder. Yanlarına kendilerine bağlı binlerce şövalyeyi alarak yola çıkarlar. Haberciler döndüğünde Krimehild ise sevinçlidir. Artık intikamını alabilecektir. Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardıklarında Rudiger tarafından karşılanırlar. Rudiger ve beş yüz adamı onların güvenliğinden sorumlu olacaklardır. Yolda Hunlar arasında yaşayan Dietrich ile karşılaşırlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasının hala sürdüğünü söyler ve uyarır. Fakat dönmek için artık çok geçtir. Etzel’in sarayına vardıklarında Krimehild konuklarını yapmacık bir sevinç ile karşılar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanın sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacağını söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarını bırakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat pişman değildir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o sadece görevini yapmıştır. Hagen meydan okur[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] fakat kimse onunla dövüşmeye cesaret edemez. Ertesi gün Hagen bütün adamlarına silahlarını yanında bulundurmalarını çünkü dövüşeceklerini söyler. O gün turnuvalar sırasında Burgond senyörü Volker bir Hun savaşçısını öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatıştırır. Krimehild Burgondlar’ı yok etmesi için Etzel’in kardeşi Blödlin ile anlaşır. Blödlin ilk önce Burgond komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Artık müthiş bir dövüş başlamıştır. Dankwart olanları Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oğlunu öldürür ve yoluna çıkan Hunlar’ı öldürmeye başlar. Artık olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştır. Saray öldürülen Hunlar’ın kanları ile kırmızıya boyanmıştır. Burgondlar’ı korumaya çalışan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ı çileden çıkarır. Tecrübeli savaşçı Hilderbrand’ın da savaşa girmesi ile Burgondlar’ın sonu gelmiştir. Hagen ve Gunther dışında hiç bir burgnd hayatta kalmamıştır. Gunther de Dietrich tarafından öldürülür. Hagen ise hapse atılır. Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister.Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalıdır. Krimehild Hagen’in yanında Balmung’u görür. Kılıcı iki eliyle kavrar ve Hagen’in başını gövdesinden ayırır. Artık intikamını almıştır. Hildebrand bütün bu insanların ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldırır. Kadının bütün bağırmalarına rağmen onu orada öldürür. Destan bütün “ölmesi gerekenlerin” ölümü ile son bulur.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:12 am
Aztlân ve Aztek Göçü Efsanesi
Zaman: Milattan önce 13-15. yüzyıllar Mekân: Meksika Vadisi
Ülkenin sakinleri olan diğerleri gibi bu insanlar da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Aztlân adlı ve yaşadıkları yerdeki Yedi Mağaralar'dan ayrıldılar. Aztlân[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] "Beyazlık" ya da "Balıkçılların Ülkesi" demektir. FRAY DIEGO DURAN[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 16. YÜZYIL.
Aztekler ve müttefikleri 15. yüzyılda ve 16. yüzyıl başlarında orta ve güney Meksika'da bir imparatorluk kurdular[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] imparatorluk[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hernân Cortes'in İspanyol Seferi sonunda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ancak yüz yıl yaşadıktan sonra yıkıldı. Günümüz Meksika ulusal efsanelerinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Aztekler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kahraman yerli geçmişi ve yabancı istilasının trajedisini temsil edecek biçimde popüler hayal gücünde idealleştirilmiştir.
Aztek başkenti Tenochtitlan'ın İspanyol sömürgesi Mexico City'ye dönüştürülmesi ve çağdaş milletin başkenti olmaya devam etmesi Aztekler'i İspanyol öncesi kolektif 3000 yıllık kültürel mirasın en önemli temsilcileri olarak diğer kızılderililerin üzerine çıkarmaktadır.
Codex Boturini'den bu sayfalarda[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Aztekler'in bir gölün ortasında bir ada olan Aztlân'dan göçmeleri resmedilmiştir.
EFSANENİN KÖKENİ
Aztekler nereden gelmişlerdir? Aztek kaynaklarına dayanılarak hazırlanan ilk sömürge tarihçeleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] resimli belgeler ve arkeolojik kazılar Aztekler'i tarihsel bir kesinlikle ancak 13. yüzyılda Meksika Vadisi'ne kadar izleyebilmiştir. Kökenlerinin coğrafi bölgesi hâlâ çözümlenmemiş bir muammadır.
Aztekler'in[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 13. yüzyılda kuzey çöllerinden Meksika Merkez Yaylaları'na göçen göçebe avcı ve kısmen çiftçi kabilelerden biri oldukları anlaşılmaktadır. Efsanelerde çıkış yerleri olarak kuzeyde Aztlân'dan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] "Balıkçıl kuşlarının yeri"nden söz edilmektedir. Aztlân bir göldeki bir ada tepe olarak tanımlanmaktadır.
Aztekler yaratılış zamanında orada topraktan ve mağaralardan çıkmışlardır. Bir gün gelmiş oradan ayrılmaya karar vermişler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kanolarına binip karaya çıkmışlar ve uzun göçlerine başlamışlardır. Çok geçmeden Meksika "ay insanları" diye bir grup kendilerine katılmıştı (ondan sonra Meksika-Aztekleri adını almışlardır). Başlarında reisleri Huitzilopochtli ("Soldaki Sinekkuşu") vardı. Bu daha sonra[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] rahipler tarafından taşınan kutsal bir simge olarak görülmektedir. Göç devam ederken rahipler Huitzilopochtli'nin kabilenin ne yöne gideceği hakkındaki kehanetlerini sözlü olarak ifade etmekteydiler.
Huitzilopochtli'nin mucizevi doğumu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] göçten önce gerçekleşmişti. Efsaneye göre yaşlı rahibe Coatlicue[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Coatepetl ("Yılan Dağ") tepesinde bir tapınağı süpürürken gökten bir tüy topu düşmüş ve kendisini Huitzilopochtli'ye hamile bırakmıştı.
Coatlicue'nin oğulları Centzonhuitznaua ("dört yüz" yani çok) ve büyük kızı Coyolxauhqui annelerinin hamileliğini öğrenince kızmışlar ve onu öldürmeye karar vermişlerdi.
Silahlı düşman dağa tırmanmaya başlamıştı. Huitzilopochtli birden yüreklere korku salan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] doğaüstü güçlü bir savaşçı olarak doğmuştu. Bir "Ateş yılanı" atarak Coyolxauhqui'yi delmiş ve başını kesmiş[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gövdesini dağdan aşağı atıp parçalamıştı. Sonra Centzonhuitznaua'yı kovalamış[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hiç acımadan hepsini öldürmüştü.
Kabile göçe devam ederken bazı yerlerde yıllarca kaldığı oluyordu. Yine konakladıkları bir yerde muhalif bir grup kabileden koptu. Kabile[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 10. yüzyıl Tolteca-Chichimecaları'nm daha önceki göç hikâyesinde de yer alan Culhuacan-Chicomoztoc Dağı'nda da durakladı. Aztekler Meksika Vadisi'ne gelince[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Chapultepec pınarları yakınlarına yerleşmek istediler.
Burada bir savaş daha yapıldı ve Huitzilopochtli düşman reisini öldürüp kalbini göl kıyısındaki bataklığa attırdı. Ama bataklığa atılan kalp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] göçebe kabilenin daha sonra büyük piramitlerini yapıp başkentleri Tenochtitlan'ı kuracakları yere düştü. Burası efsanelerde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] beyaz ardıçlarla ve söğütlerle kaplı bir alan olarak tarif edilir.
Anlatılanlara göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir derede beyaz yılanlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kurbağalar ve balıklar yüzüyordu. Bir başka hikâyede suları kara ve sarı renklerde olan iki dereden söz edilir. Aslında bu görüntüler Historia Tolteca-Chichimeca'da yer aldığından[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] daha eski kaynaklardan alınmadır.
Aztekler sonunda bir kaya üzerindeki kaktüsün üstüne konmuş bir kartal gördüler. Bu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Huitzilopochtli'nin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kabilenin yerleşeceği kehanetinde bulunduğu ve uzun zamandır aradıkları noktaydı. Bu olay[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Aztek takvimine göre "2 ev" yılında gerçekleşmişti ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu da Hıristiyan takviminde 1325'e tekabül ediyordu.
GERÇEĞİ GERÇEK OLMAYANDAN AYIRMAK
Bu efsanevi olaylardan ne anlam çıkarabiliriz? Aslında Aztekler'in Meksika Vadisindeki ilk yılları çok farklı bir tablo çizmektedir. Aristokrat bir hükümdar ailesi olmayan barbarlar olarak aşağılanan ve diğer eski kentli topluluklar tarafından yenilgiye uğratılan kabile[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sazlıklar arasına kaçmak zorunda kalmıştı. Ancak dirençli ve girişimci insanlardı.
1428 yılı geldiğinde kentli hayat biçimini benimsemişler ve Tetzcoco ile Tlacopanlar'la ittifak kurmuşlardı. Güçler dengesini ustaca dengeleyerek yaptıkları fetihlerle Tenochtitlan'ı Meksika'nın en korkulan ve en zengin kentine dönüştürmeyi başardılar. Hükümdar Itzcoatl çok geçmeden yeni bir tarihi kimlik belirleme ihtiyacını gördü. Toplanan meclis karanlıkta kalmış geçmişlerini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] varolan kabile göç hikâyelerini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] katlanılan aşağılanmaları ve saygın ataların eksikliğini gözden geçirdi: Bütün bunlar yeni imparatorluk statüsü için kabul edilemez şeylerdi. Eski belgeler yakıldı. Çok tanınmış efsanevi olayları içeren yeni ve "resmi" bir tarih hazırlandı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Huitzilopochtli tanrılaştırılmış Aztek koruyuculuğuna yükseltildi.
(Solda) Yenilgiye uğramış Coyolxauhqui: Büyük Tenochtitlan Tapınağı'nda bulunan bir heykel. (Sağda) Aztekler'i Tenochtitlan başkentlerini kurmaya götüren alamet: Bir kaya üzerindeki kaktüse tünemiş bir kartal (Codex Mendoza'dan).
Bu "resmi" metinleri inceleyen araştırmacılar Aztlân'daki başlangıcın Guatemala[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Meksika'nın içleri kuzeybatıdaki Michoacan ve kuzeyde New Mexico'ya yayılmış göç hikayeleriyle uyumlu olduğuna dikkat etmişlerdir. Olay uzak bir ülkede ya da kuzeyde bir gölde yeni bir çağ ile başlar. İnsanlar genellikle toprağın altından ya da sudan çıkarlar. Bir anlaşmazlık ya da savaş sonunda bir Tanrı ya da Tanrıça'nın önderliğinde göçe çıkılır. Göçen gruba başkaları katılır ve doğaüstü bir lider ya da ulak göç yolunu gösterir.
Böylece resmi Aztek göç hikâyesi de varolan örnekleri yansıtmaktaydı ve Aztlân da belirli bir coğrafi mekândan çok Aztekler'in yarattığı bir efsane mekânıydı. Bu neden Aztlân'ı bulma çağdaş çabalan hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Huitzilopochtli'nin "babasız" doğumu ve düşmanlarını öldürmesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Aztekler'in "yasal" bir aristokrat soyun eksikliğini kapamak için konulan bir efsane olarak görülmektedir. Huitzilopochtli'nin zaferini kutlamak için Büyük Tenochtitlan Piramiti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] efsanevi Coatepetl Dağı'nın simgesi olarak inşa edilmiştir. En tepede Mezoamerikan tarımsal Yağmur Tanrısı Tlaloc'un tapınağının yanında Huitzilopochtli'nin tapınağı vardı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aşağıda da Coyolxauhqui'nin parçalanmış cesedinin heykeli duruyordu. Aztekler böylece cesaret[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] gurur ve yıkıma odaklanan savaşçı kültürleri için bir esin kaynağı yaratmışlardı.
(Solda) Aztekler'in Tenochtitlan başkentlerini kurmak için çıktıkları efsanevi göç yolu. (Sağda) Çifte tapınaklarıyla Büyük Tenochtitlan Piramiti.
Ancak eski Meksika'da en azından İÖ l. binyılda orta yayla havzalarının kentli insanlarıyla kuzeyin kurak bölgelerinin kavimleri arasında ilişkiler olduğu gerçeği vardır. Aztekler'in bu geniş bölgeden oldukları düşünülebilir ve Aztekler kent hayat biçimine ne kadar alışmış olsalar da[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] geçmişlerini tümüyle unutacak insanlar değillerdi.
Bu nedenle Aztlân'ın araştırılması[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir zamanlar Birleşik Devletler'in güneybatı çölleri ile Meksika yaylaları arasında yaşayan pek çok toplum arasındaki kültür tipinin araştırması ve bu insanların eski ve çağdaş Meksika tarihine nasıl biçim verdikleri sorununun araştırılması olarak görülebilir.
MyStery
Konu: Geri: --Efsaneler-- Çarş. Haz. 23, 2010 7:14 am
Ali Taşı Efsanesi
Yöre: Batı Trakya
Karyemiz Demircik'te[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] "Ali Taşı" isminde gayet yüksek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] uçurumlu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üç-dört minare yüksekliğinde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dimdik bir taş vardır. Yüksekliği kadar genişliği de vardır. Ali Taşı adını almasının sebebi: Çok eski zamanlarda oralarda yabani keçi ve yabani tekeler varmış. Karyemizden Ali isminde birisi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birgün[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir torba mısır unu ile karışık tuz alıyor. Bir de uzun ve geniş bir de tahta alıyor. Doğru taşın üstüne çıkıyor. Tahtanın bir ucuna doğru bir kilo kadar tuz ile karışık mısır unundan döküyor ve tuzlu mısır ununu döktüğü tarafı uçuruma doğru uzatıp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] diğer boş olan tarafı bir taş ile bastırıyor... Keçiler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tuzlu una gelip tahtanın üstünden yürüyerek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] uçurum tarafına geçtikleri zaman[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ağır gelip aşağıya düşüyor. Ali de aşağıda bıçak ile bekleyerek hayvan düştüğü zaman kesip[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yüzüyor ve evine götürüyor. Bu işi çok defa yapıp tekrarlıyor. Bir çok defalar böyle hayvanları öldürtüp beş minare yüksekten tahta ile beraber kırdırıyor.
Bu işi senelerce yaptıktan sonra bir gün yine tahtayı yerleştirirken: "Yeter Ali Yeter.. Artık bırak bu işi... Yeter..." diye bir ses işitiyor. Ali[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu sesten korkuyor ve hemen kaçıyor... Bu işi altı ay kadar terk ediyor... Altı aydan sonra yine gidiyor... Bu sefer taşın üstünde tahtayı yerleştirirken kendi düşüp parçalanıyor. Nâmı nişanı kalmıyor. O zamandan beri bu taşın ismi "Ali Taşı" kalıyor.
Yer: Demircik Köyü-İskeçe Kişi: Abdullah Dede (Nokta[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 7.10.1988[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İskeçe)